Kaç yıl evveli net hatırlamıyorum, henüz çömez yıllarımızdı.Ne yemeyi bilirdik, ne içmeyi ne de sevmeyi.En azından ben pek anlamazdım bu meselelerden.Yemeği asla dozunda yiyemez sodaya mahkum kalır, içkiden anlamaz 2 biraya, bazen 1.5 biraya kafayı bulurdum.Şansa bala sevgili de yapmıştım o dönem.İnanın o zamanlardaki halimle ben bile sevgili sahibi olabiliyorsam kimse yalnız kalmaz bu gezegende.
Arkadaş grubu halinde günübirlik olarak şehir dışında bir evde kalacaktık yılbaşında.Kanı fena halde kaynayan gençler olarak, ilk işimiz sevgililerimizi bu eve davet etmek olacaktı tabi ki.Hepimiz Amerikan filmlerinden fırlamış gençlerdik adeta.Şehir dışında villada yılbaşı kutluyor, kız arkadaşlarımızı çağırıp kızlı ortam yaratıyorduk.Bizden kralı yoktu.Ben de şansa bala sevgili yapmış ve çok seven genç olarak sevgilimi davet ettim tabi ki.O orada benimle olmalıydı.Herkesin sevgilisi oradayken ben yalnız kalmamalıydım.Karizmayı çizerdim gelmezse...
Çizdim de...Yılbaşından daha 15 gün önce kafasını ütülemeye başladığım kız, her çok sevilen sevgili gibi yılbaşı gecesi benimle değildi.Katılamayacaktı aramıza.Fakat duruma en azından biraz saygı gösterdiğinden o zamanlar çok mantıklı gelen bir çözüm önermişti bana, saat tam 12 olduğunda telefonda olacaktık ve yılbaşını beraber kutlamış gibi olacaktık.Cidden çok süper çok romantik bir fikir gibi gelmişti o zaman.
Yılbaşı gecesi geldiğinde Amerikan filmleri tadındaki partimiz fena halde elimizde patlamıştı.Şu kadar adamız birimizin sevgilisi katılmaz mı arkadaş gruba.Allahtan birimizin ablası vardı da neredeyse çift haneli sayılara ulaşan ve sadece saplardan oluşan bir takım olarak kutlamadık yılbaşını.Ben hiç kutlamadım orası ayrı hikaye.
Dedim ya çömezlik yıllarımızdı diye...Bizim gençlik lıkır lıkır içki içiyor.2 birada kafayı bulabilen ben aynı hızda içmezsem karizmayı çizeceğim düşüncesi içerisindeydim.Grubun barmenliğini üstlenen ablamıza bir gazla harika bir içici olduğumu ve içkinin beni pek çarpmadığını söylediğimde saat 21:30 falandı.İçinde portakal suyundan fazla votka bulunan bardağımı elime aldığımda üzerinden 2 dakika, çok sevdiğim sevgilim beni aradığı için telefon çaldığında 3 dakika , telefonu duymadığımdan konuşmak için dışarı fırladığımda 3 dakika 1 saniye geçmişti...
Hayatımda o kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum.Bünye olarak üşüme olayını prensipte reddeden ben o gece bildiğin üşüyordum.Elim telefondaydı, ve telefon bildiğin elime yapışmıştı.Bu yapışma olayının sebebi telefondaki kız mı, yoksa soğuk mu asla açıklanamayacaktı.Konuşma uzadıkça uzuyor, hava soğudukça soğuyordu.Elimdeki votka ise boğazımdan her aşağı inişinde hayatımı kurtaracakmışçasına ısıtıyordu beni.Aldığım her yudumu daha da hızlı aldığım bir yudum takip ediyordu.2 birayla kafayı bulabilen ben, çeyrek şişe votkayı 5 bilemedin 6 dakikalık bir telefon görüşmesinde indirmiştim mideme.
Hali hazırda zayıf olan bünye, telefonu kapatıp eve döndüğünde hayat hiç eskisi gibi değildi.Dünya muazzam bir hızla dönüyordu ve benimle iletişim kurmaya çalışan arkadaşlarım da eski Türk filmlerinin gazino sahnelerindeki Emel Sayın gibi buğulu ve çok kafalılardı...Kafayı bulmak nedir öğrenmiştim daha önce ama kör kütük sarhoşlukla o gece tanıştım, hem de sadece 1 bardak votka portakalla.Evde sığabildiğim ilk koltuğa vurdum kafamı ve uyudum.Uyudum derken yanlış anlamayın, koltuğun kafamı koyduğum kısmının hemen yanında benden daha uzun boylu bir kolon vardı ve desibel bakımından hiç mütevazı olmayan şarkılar çalıyordu.Yine de uyudum ben...
Uyandığımda başımda muazzam bir ağrı, midemde daha da muazzam bir çalkantı hali vardı.Ben sızarken köpek gibi eğlenen gençlerde benim kafamı yakalamışlardı, kafamın dibindeki kolonu saymazsak herkes gayet sakinleşmişti.Bünyede kalan son enerji parçasıyla, telefonu kaldırdığımda bok gibi bir durumla karşılaştım.Saat 2 olmuştu, ve telefonumda 38 cevapsız aramanın yanı sıra 12 kısa mesajım vardı ve hepsi aynı numaradan geliyordu.Yılbaşını sevgilimle kısmen de olsa beraber geçirme fırsatını tepmiştim.Üstelik Amerikan filmlerinden bozma bir ortama gittiğime inanmakta olan sevgilim telefona bakmamamın tek sebebinin orada tanıştığım bir kız olduğunu düşünüyordu.
12 mesajlık terk edilişme 8 cevapsız aramayla karşılık verdim.Hızımı alamadım yaklaşık 6 sms boyunca ortamın hiç öyle Amerikan filmi bir ortam olmadığını, hepimizin sap olduğunu, ortamdaki tek kızın bizim çocuklardan birinin ablası olduğunu ve arkadaşımın ablasıyla düşündüğü gibi bir münasebette bulunma ihtimalimin dahi olmadığını yazdım.Kesmedi, bi 6 sms boyunca da özür diledim.Cevap gelmedi, gelmeyecekti de zaten.Ya çok sinirliydi telefonla ilgilenmiyordu, ya da yılbaşını evinde geçiren kız olarak sıkılıp uyumuştu.
Ben o moralsizlikle koltuğuma ve uykuma geri döndüm.Ne kafam ne de midem eğlenebilecek durumda değildi.Sabah uyandığımda gençler çoktan eğlenmeyi bitirmiş, yatmış uyumuş ve geri uyanmışlardı.Dün gecenin kritiği yapılıyor kahkahalar havada uçuyordu.Muhabbetten anladığım kadarıyla muazzam bir geceyi kaçırmıştım fakat eğlencelerden payımı almıştım.Sağ omzumdaki ağrının sebebi açıkça anlatılmıştı bana...
O yılbaşının takibindeki 1 hafta boyunca sevgili sevgilim sessizliğini korudu.Ben sessizliğine cevap olarak onlarca sms gönderdim ona.Arkadaşlarım ise aynı hafta boyunca tek bardakta sarhoş olan benle dalga geçtiler, haklılardı da.Hala ara ara muhabbete meze olur o günkü sarhoşluğum zaten.
Çömezlik işte...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder