5 Temmuz 2012 Perşembe

The Amazing Spider-Man


Yazıma başlamadan önce bir konuda baştan anlaşalım.Az sonra okuyacaklarınız büyük ihtimalle gördüğünüz göreceğiniz en büyük Spider-Man hayranlarından birinin cümleleri.Az sonra okuyacaklarınız Spider-Man'in 50 yıllık geçmişinin aşağı yukarı %60'ını hafızasında bulunduran bir hayranın cümleleri.Yazım biraz negatif bir tavır sergileyecek olsa da filmin kötü,vasat ya da bu tarz kelimelere tanımlanabileceği anlamına gelmiyor.Aksine "ultimate" süper kahraman filmi olmak için ihtiyaç duyduğu herşeyi taşırken orta/iyi seviyede kalmış olmasına sitemdir sadece.Örümceğimin yarasayı tokatlamasını istemek en doğal hakkım değil mi en nihayetinde?

Süper kahraman filmleri ile ilgili 3-5 cümle karalayacağım zaman bu cümlelerden en az biri başroldeki elemanın oyunculuğunun pek bir boka yaramadığı üzerine olurdu mutlaka.Bu döngüyü kırmayı başarabilen yegane film Fassbender ve McAvoy'lu X:Men First Class'tı, Webb'in Spidey'si ise işi bir adım daha ileri götürüyor.Andrew Garfield durduk yerde süper güçler kazanan çocuktan süper kahramana geçişini gerek vücut diliyle, gerek mimikleriyle, gerek sesiyle muazzam yansıtıyor perdeye.Araba hırsızı sahnesindeki "garip" duruşu ile final sahnesindeki "epik" duruşu arasında dağlar taşlar kadar fark var ki, Tobey Maguire'ın Spidey'si 3 film boyunca hep aynı duruştaydı.

Emma Stone Gwen rolünde döktürdü mü, iyi miydi, kötü müydü karar veremedim.Perdede o kadar güzel, o kadar büyüleyici görünüyor ki Emma, oyunculuğu üzerine fikir yürütmeye zaman bulamıyor insan güzelliğini övmekten.Hele hele Andrew Garfield'la bir araya geldiklerinde perdeye yansıttıkları bir elektrik var ki, fiziksel olarak salona yayıldığını iddia edebilirim.Daha iyi süper kahraman filmleri çekilebilir, daha epik ilişkiler yaşanabilir ancak Andrew ve Emma'nın yakaladığı uyum an itibariyle gelmiş, geçmiş ve gelecek en iyi süper kahraman çiftini yaratmış.Marc Webb'e ve Bendis'e teşekkürü borç bilirim.Tobey ve Kirsten'ın da kulaklarını çınlatırım.

Filmin bir başka artı puanı da aksiyon sahneleri.Üçüncü boyutun ve teknolojinin her türlü nimetinden yararlanıyor Spidey.Bu filmi IMAX'te izlemeyecekseniz filmin yarısını falan kaçırıyorsunuz demektir.Akıcı animasyonlar, video oyunlarından görmeye alıştığımız hareketlerle Webb çok ideal bir Spidey profili çizmiş aksiyon sahneleri için.Fakat açık ve net olarak söylemeliyim ki koreografi konusunda Sam Raimi'den öğrenmesi gereken çok ama gerçekten çok fazla şey var.

Bunlar filmle ilgili okuyacağınız yegane olumlu cümlelerdi.Şimdi bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım...


Film ilk eksi puanını müziklerden alıyor.Fragmanlarda tercih edilen müzikler ne kadar vurucu, ne kadar adrenalin pomplamaya meyilli ise, film boyunca kullanılan müzikler de bir o kadar iğreti duruyor.Eğer müziğe benim kadar önem veriyorsanız olduk olmadık yerlerde filmden kopup "bu şarkıyı niye buraya koymuşlar lan?" sorusunu sorabilirsiniz kendinize.Sevgili Webb, 500 Days of Summer'da The Smiths'le kazandığın bütün artı puanları siliyorum Spidey ile beraber.

İkinci ve en büyük eksi puanımız ise malesef filmin kötü adamından geliyor.Sam Raimi ilk filmi çektiği günden beri Lizard'ın mükemmel bir kötü adam olacağından bahsedip duruyordum.Curt Connors'ın empati kurulabilir bir karakter olduğundan ve Richard Parker muhabbeti ile birleştirildiğinde Peter'a bir baba,önder figürü olabileceğinden bahsediyordum.Bu ilişkinin filme ve Lizard/Spidey kapışmasına büyük derinlik katabileceğinden de bahsediyordum ama...
Görünüşe bakılırsa Webb elindeki karakteri ve Rhys Ifans gibi bir yeteneği malesef harcamış ve Curt Connors'tan biraz basit bir Doc Ock klonu çıkarmayı uygun görmüş.Son derece yüzeysel bir deli bilim adamı profili çizmişler Connors için.Üzücü.Kötü adam nasıl yaratılır, nasıl yetiştirilir konusunda da Webb'in Sam Raimi'den öğrenmesi gereken şeyler var (Spider-Man 3'ü hepimizin hafızalardan sildiğine inanarak konuşuyorum...).

Üçüncü eksi puanımız ise suçlunun kim olduğunu bilmediğimiz ancak Türk sinema izleyicisi olarak artık malesef alışkın olduğumuz bir konu.Filmin büyük bir kısmı süreyi kısaltabilmek amacıyla kesik yemiş.Bu durum Sony'nin Webb'in ya da yayıncı kuruluşların suçu olabilir.Fragmanlarda kullanılan birçok sahnenin izlediğimiz filmde kullanılmadığını fark etmişsinizdir.Kanımca kesik yiyen sahneler bunlardan ibaret değil keza bazı sahnelerde "bu nereden çıktı şimdi?" sorusunu sordum kendi kendime.Sorularımın bir kısmını fragmanlarda izleyip filmde izleyemediğim sahneler tamamlarken, geri kalan kısmını da hiç izleyemediklerimin tamamladığına bahse girebilirim.Blu-Ray yayınlandığında bu teorim büyük ihtimalle doğrulanacak.

Filmin dördüncü ve bir başka büyük eksi puanı senaryo ve mantık açıkları/hataları.Bunlardan şimdi bahsedip filmin içine etmeyi düşünmüyorum.Bu haftasonunun bitimindefilme biraz verip veriştireceğimi de önden önden bildiririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder