27 Aralık 2010 Pazartesi

Bir Yılbaşı...



Kaç yıl evveli net hatırlamıyorum, henüz çömez yıllarımızdı.Ne yemeyi bilirdik, ne içmeyi ne de sevmeyi.En azından ben pek anlamazdım bu meselelerden.Yemeği asla dozunda yiyemez sodaya mahkum kalır, içkiden anlamaz 2 biraya, bazen 1.5 biraya kafayı bulurdum.Şansa bala sevgili de yapmıştım o dönem.İnanın o zamanlardaki halimle ben bile sevgili sahibi olabiliyorsam kimse yalnız kalmaz bu gezegende.

Arkadaş grubu halinde günübirlik olarak şehir dışında bir evde kalacaktık yılbaşında.Kanı fena halde kaynayan gençler olarak, ilk işimiz sevgililerimizi bu eve davet etmek olacaktı tabi ki.Hepimiz Amerikan filmlerinden fırlamış gençlerdik adeta.Şehir dışında villada yılbaşı kutluyor, kız arkadaşlarımızı çağırıp kızlı ortam yaratıyorduk.Bizden kralı yoktu.Ben de şansa bala sevgili yapmış ve çok seven genç olarak sevgilimi davet ettim tabi ki.O orada benimle olmalıydı.Herkesin sevgilisi oradayken ben yalnız kalmamalıydım.Karizmayı çizerdim gelmezse...

Çizdim de...Yılbaşından daha 15 gün önce kafasını ütülemeye başladığım kız, her çok sevilen sevgili gibi yılbaşı gecesi benimle değildi.Katılamayacaktı aramıza.Fakat duruma en azından biraz saygı gösterdiğinden o zamanlar çok mantıklı gelen bir çözüm önermişti bana, saat tam 12 olduğunda telefonda olacaktık ve yılbaşını beraber kutlamış gibi olacaktık.Cidden çok süper çok romantik bir fikir gibi gelmişti o zaman.

Yılbaşı gecesi geldiğinde Amerikan filmleri tadındaki partimiz fena halde elimizde patlamıştı.Şu kadar adamız birimizin sevgilisi katılmaz mı arkadaş gruba.Allahtan birimizin ablası vardı da neredeyse çift haneli sayılara ulaşan ve sadece saplardan oluşan bir takım olarak kutlamadık yılbaşını.Ben hiç kutlamadım orası ayrı hikaye.

Dedim ya çömezlik yıllarımızdı diye...Bizim gençlik lıkır lıkır içki içiyor.2 birada kafayı bulabilen ben aynı hızda içmezsem karizmayı çizeceğim düşüncesi içerisindeydim.Grubun barmenliğini üstlenen ablamıza bir gazla harika bir içici olduğumu ve içkinin beni pek çarpmadığını söylediğimde saat 21:30 falandı.İçinde portakal suyundan fazla votka bulunan bardağımı elime aldığımda üzerinden 2 dakika, çok sevdiğim sevgilim beni aradığı için telefon çaldığında 3 dakika , telefonu duymadığımdan konuşmak için dışarı fırladığımda 3 dakika 1 saniye geçmişti...

Hayatımda o kadar üşüdüğümü hatırlamıyorum.Bünye olarak üşüme olayını prensipte reddeden ben o gece bildiğin üşüyordum.Elim telefondaydı, ve telefon bildiğin elime yapışmıştı.Bu yapışma olayının sebebi telefondaki kız mı, yoksa soğuk mu asla açıklanamayacaktı.Konuşma uzadıkça uzuyor, hava soğudukça soğuyordu.Elimdeki votka ise boğazımdan her aşağı inişinde hayatımı kurtaracakmışçasına ısıtıyordu beni.Aldığım her yudumu daha da hızlı aldığım bir yudum takip ediyordu.2 birayla kafayı bulabilen ben, çeyrek şişe votkayı 5 bilemedin 6 dakikalık bir telefon görüşmesinde indirmiştim mideme.

Hali hazırda zayıf olan bünye, telefonu kapatıp eve döndüğünde hayat hiç eskisi gibi değildi.Dünya muazzam bir hızla dönüyordu ve benimle iletişim kurmaya çalışan arkadaşlarım da eski Türk filmlerinin gazino sahnelerindeki Emel Sayın gibi buğulu ve çok kafalılardı...Kafayı bulmak nedir öğrenmiştim daha önce ama kör kütük sarhoşlukla o gece tanıştım, hem de sadece 1 bardak votka portakalla.Evde sığabildiğim ilk koltuğa vurdum kafamı ve uyudum.Uyudum derken yanlış anlamayın, koltuğun kafamı koyduğum kısmının hemen yanında benden daha uzun boylu bir kolon vardı ve desibel bakımından hiç mütevazı olmayan şarkılar çalıyordu.Yine de uyudum ben...

Uyandığımda başımda muazzam bir ağrı, midemde daha da muazzam bir çalkantı hali vardı.Ben sızarken köpek gibi eğlenen gençlerde benim kafamı yakalamışlardı, kafamın dibindeki kolonu saymazsak herkes gayet sakinleşmişti.Bünyede kalan son enerji parçasıyla, telefonu kaldırdığımda bok gibi bir durumla karşılaştım.Saat 2 olmuştu, ve telefonumda 38 cevapsız aramanın yanı sıra 12 kısa mesajım vardı ve hepsi aynı numaradan geliyordu.Yılbaşını sevgilimle kısmen de olsa beraber geçirme fırsatını tepmiştim.Üstelik Amerikan filmlerinden bozma bir ortama gittiğime inanmakta olan sevgilim telefona bakmamamın tek sebebinin orada tanıştığım bir kız olduğunu düşünüyordu.

12 mesajlık terk edilişme 8 cevapsız aramayla karşılık verdim.Hızımı alamadım yaklaşık 6 sms boyunca ortamın hiç öyle Amerikan filmi bir ortam olmadığını, hepimizin sap olduğunu, ortamdaki tek kızın bizim çocuklardan birinin ablası olduğunu ve arkadaşımın ablasıyla düşündüğü gibi bir münasebette bulunma ihtimalimin dahi olmadığını yazdım.Kesmedi, bi 6 sms boyunca da özür diledim.Cevap gelmedi, gelmeyecekti de zaten.Ya çok sinirliydi telefonla ilgilenmiyordu, ya da yılbaşını evinde geçiren kız olarak sıkılıp uyumuştu.

Ben o moralsizlikle koltuğuma ve uykuma geri döndüm.Ne kafam ne de midem eğlenebilecek durumda değildi.Sabah uyandığımda gençler çoktan eğlenmeyi bitirmiş, yatmış uyumuş ve geri uyanmışlardı.Dün gecenin kritiği yapılıyor kahkahalar havada uçuyordu.Muhabbetten anladığım kadarıyla muazzam bir geceyi kaçırmıştım fakat eğlencelerden payımı almıştım.Sağ omzumdaki ağrının sebebi açıkça anlatılmıştı bana...

O yılbaşının takibindeki 1 hafta boyunca sevgili sevgilim sessizliğini korudu.Ben sessizliğine cevap olarak onlarca sms gönderdim ona.Arkadaşlarım ise aynı hafta boyunca tek bardakta sarhoş olan benle dalga geçtiler, haklılardı da.Hala ara ara muhabbete meze olur o günkü sarhoşluğum zaten.

Çömezlik işte...

18 Aralık 2010 Cumartesi

Arthas Menethil - Bolum 2




Dunyanin catisi Northrend'in sogugunda Mal'Ganis'in canini alali yaklasik 1 ay, vebayi arastirmak amaci ile Lordaeron'dan ayrilali ise 3 yil olmustu.Yolculugu Arthas'a pahaliya mal olmustu.Koca bir donanmayi, sayisiz sadik askeri, eski bir dostunu ve en onemlisi ruhunu kaybetmisti, ve bugun Lordaeron'un kapilari bir kez daha onun icin aciliyordu.Ustelik, kralin oglu sifatiyla degil insanligin kurtaricisi olarak geliyordu sehre.

Sehirdeki kutlamalar, onun zaferini kutlamak icin gunlerdir araliksiz calan canlar onemli degildi.Arthas artik onem vermiyordu bunlara.Cok daha buyuk, ve vebadan cok daha korkunc planlari vardi onun, ve zincirin ilk halkasi sehrin en mutlu gununu karaya boyayacakti.

Kapilar acildiginda gorduk Arthas'i ilk kez sapsari saclari Mos kuafor salonuna ugramis gibi platin rengiydi artik, solmuslardi.Ruhu gibi bedeni de curuyordu.Mavi isildayan gozleri donuktu artik, buz mavisiydi.Gorenler yasadigina inanmazdi o gozlerin, yasiyor da sayilmazlardi zaten.Mavi zirhi da yoktu artik.Yerini kurukafalarla suslenmis, kurkle bezenmis gri-siyah, gorenin kacmak icin Gareth Bale ile yarisacagi bir zirh kullaniyordu artik.Elinde ise isigi temsil eden balyozu yerine ejderha kafatasi motifli buzmavisi bir kilic vardi.Arthas isigi, hayati degil olumu temsil ediyordu artik.

Sehri yuruyerek gecti, pelerininin kapsonunu kaldirmadi bile.Tek amaci vardi ve insanlarla konusarak zaman kaybedemezdi.Saraya girdi ve dogruca tac odasina yoneldi.

Babasi yasli bir adamdi, kral oydu fakat bedeninden geriye cok fazla sey birakmamisti zaman.Azeroth'un catisindaki zaferinden de heyecanlanan yasli Terenas Menethil, taci tek varisine devretmeye hazirlanan, gururlu bir babaydi artik.Yaklasik 10 merdiven cikarak ulasilan tahtinda oglunun iceri girmesini bekliyordu.Sonunda etrafini saran geri kalan bunaklar, onlarin surekli mizmizlanmalari ve turlu kirli oyunlarindan kurtulacakti.Oglu onlarla basa cikacak guce, kudrete sahipti ve artik nufuza da sahip olacakti.Dunyayi kurtarmisti Arthas Menethil.

Tac odasinin islemeli devasa kapilari aralandi.Gunes kapinin tam arkasindaydi ve gozleri neredeyse kor eden isigi kesen tek sey, kapilari acmakta olan devasa bir suretti.Eger Terenhas Menethil'in gozleri yasindan dolayi bozulmus olmasaydi oglunun artik bir insan olmadigini anlayabilirdi.Anladigindaysa hersey icin cok gec olacakti.





Arthas odaya girdiginde derin bir sessizlik oldu.Bunaklarin sesi solugu kesilmisti.Kapidan giren adam kesinlikle 3 yil once bu kapilardan cikan cocuk degildi.Arthas tahta giden merdivenlerin ilk katina cikti ve babasi onunde diz coktu.Frostmourne yere dokundugunda odayi soguk bir ruzgar kapladi.Azeroth buyulu silahlara yabanci degildi, ve yaklasik 1,5 yildir kutupta savasan bir adamin sogugu yaninda getirmis olmasini kimse yadirgamadi.Baba Menethil buyuk bir heyecanla 90'lik bir adamin yapabilecegi en yuksek hizla kalkti tahtindan ve ogluna dogru kosmaya basladi.Dunyanin en mutlu babasiydi o, kavusmustu tacin yeni sahibine.

Arthas, babasi ona kosarken durusunu hic bozmadi.Egilmesinin sebebi, babasina, kralliga duydugu saygi degildi.Kilicini babasina olabilecek en hizli sekilde saplayabilecegi pozisyonu almisti sadece.Babasi yeterince yaklastiginda ise, Frostmourne'u babasinin karnindan iceri soktu.Yaklasik 2 metrelik bu devasa kilicin, sadece Ejderha kafatasinin oldugu bolum disaridaydi.Terenhas'in geri donme sansinin olmasigini anlamak icin doktor olmaya gerek yoktu.Son nefesinde konusamadi bile 2.Menethil.Arthas ise, babasinin gozleri de buz mavisine donerken, Mal'Ganis'i oldurdugu gunden beri ilk kez konustu.

"Father, I succeed you."

Turkce'de birebir karsiligi olmayan bu tumce, yani en azindan kulagima calindiginda beni tatmin edebilecek bir karsiligi olmayan bu tumce, Arthas'in kendini Lordaeron ve Azeroth'un yeni krali ilan edisiydi.Gercekten de Arthas Azeroth'un yeni krali olma yolunda ilerliyordu ve hukumdarligindan memnun olacak tek bir canli bile yoktu.

Arthas Menethil babasini katletti ve adimlarini bile hizlandirmadan ayrildi Lordaeron'dan.Arkasinda yonetime kimin gececegi konusunda karar vermekten aciz bir krallik birakiyordu.Babasinin kulleri yeniden diriltilebilmesi icin buyulu bir kasede saklaniyordu, ancak buyu gerceklestirilemiyordu cunku Terenhas Menethil'in ruhu da oglu gibi Frostmourne'un icinde tutsakti artik.Paladin ahalisi Lordaeron'un karanlik prensini yeni dusmanlari belliyor ve hocasi Uther the Lightbringer onderliginde butun Azeroth'ta onu kovalamaya ant iciyorlardi.Jaina ise sevgilisine olan uzuntusune kendini kaptirmamak icin buyuculerin sehri Dalaran'a kapatacakti kendini...

Arthas ise coktan yeni kralligini kurmak icin yola cikmisti.İlk isi kendisine yakisacak bir binek hayvani bulmak olacakti, ve bu hayvan isiga hizmet ettigi zamanlarda onun olan ve Mal'Ganis'le olan savasinda kaybettigi tekboynuzlusu Invincible'dan baskasi olamazdi...

14 Aralık 2010 Salı

Arthas Menethil - Bolum 1




1999 yilinin sonlarinda girdi hayatimiza Lordaeron tahtinin tek varisi olarak.Sapsari saclari, zirhindan daha mavi gozleri ve futbol takimi toplasak kaldiramayacagimiz balyozu ile.Yolun basinda orc'larla savastik onunla, ardindan kara buyucu Kel'Thuzad ve emrindeki yasayan olulerden ve turlu ecis bucus fantastik yaratiktan olusan Scourge ordusunun kafasina vurduk balyozumuzla.Takibinde The Plague musallat oldu Azeroth'a.Kaynagi bulmaya calisan saz ekibinin basindaydik genc Arthas'la beraber.

Stratholme kapilarina dayandigimizda ise anlamistik ters gittigini islerin.Babamiz kral Terenas'a, ustamiz Uther'a, sevgilimiz Jaina'ya ragmen, kendi ellerimizle oldurduk bir sehir dolusu masum insani.Yasayan olulere donusmelerini izlemektense kendi ellerimizle bogmayi tercih ettik.En buyuk dusmanimizla tanistik burada, The Burning Legion'un kumandanlarindan Mal'Ganis vebayi yaymis ve bizi iyiligin yolundan saptirmisti cezasini cekmeliydi.

Northrend'e kovaladik onu.Dunyanin catisina kadar gittik pesinden Mal'Ganis'in.Babamiz haber gonderdi ordulari geri cekmemiz icin, kralin sozu, prensten buyuktur dediler, toplanmaya basladilar.Hizimizi alamamistik, bir gece kendi ellerimizle, Northrend'e demir atmis tum gemileri yaktik Arthas'la beraber.Geri donmek bir secenek degildi, ya kazanacaktik ya da bu ugurda olecektik.

Sonra Frostmourne'u bulduk kadim dostumuz, bize kilic sallamayi ogreten hocamiz Muradin ile beraber.Kilic Mal'Ganis'i oldurmeyi vaat ediyor, karsiliginda ruhumuzu istiyordu.Nereden bilecektik ki konustugumuz sesin seytana bile saklanacak delik aratan bir varlik oldugunu?

Frostmourne anlasmamizi muhurlemek icin Muradin'in kafasina kocaman bir buz parcasi indirdi, onu kurtarmak istedik ama muhur, onu olume terk etmekti.Arkamiza bakmadan yolumuza devam ettik, Mal'Ganis sonunda canini verecekti bize.

Dusmanimizla yuzlestigimizde, gercek planini anlatti.Hikayenin sonunda olecektik, Mal'Ganis bizi Lich King'e teslim etmek icin Norrhrend'e getirtmisti ve plani tikir tikir yuruyordu, son ana kadar.Lich King anlasmalarini bozup onu oldurmemize izin verdi.Frostmourne en eski dostumuzdan sonra en buyuk dusmanimiza vurmustu oldurucu darbesini.Fark ettik ki, Arthas degildik biz artik.Bizim yerimize bu lanetli kilic konusuyordu, bizim yerimize o karar veriyordu.Simdi de bir sonraki hedefimize dogru yelken aciyorduk.Ayagimizi basacagimiz sehir Lordaeron, hedefimiz babamiz, Lordaeron'un krali.Arthas bu olumu ister miydi ogrenemeyecektik hic.Lich King coktan iceri hapsetmisti genc prensi...