6 Ağustos 2012 Pazartesi

Spider-Man Blue


İtiraf ediyorum, Spider-Man Blue'yu okumak için bu kadar geç kaldığım için kendimden utanıyorum.Okumadığım için utanmıyorsam da, bugüne kadar kendimi bir Spidey hayranı olarak tanımladığım için utanıyorum.Evet, bu daha iyi oldu.Spider-Man Blue bu gece itibariyle okuduğum en iyi 5 Spidey hikayesinden biri.

Marvel'ın 2002 Temmuz'unda yayınlamaya başladığı Spider-Man Blue alışılmışın dışında bir hikaye anlatıyor,yok...aslında daha önce anlatılmış bir hikayeye farklı bir perspektiften bakıyor.Gwen Stacey'nin hikayesinin bittiği yerde başlıyor Spider-Man Blue'nun hikayesi ve Peter/Gwen aşkının nasıl başladığını daha doğrusu nasıl "az kalsın başlayamadığını" anlatıyor hem de Peter'ın iç sesiyle.

Spider-Man Blue boyunca sizi nelerin beklediğini anlatıp işin büyüsünü kaçırmak gibi bir niyetim yok ancak iyisiyle kötüsüyle, dostuyla düşmanıyla birçok tanıdık isimle karşılaşacağınızı ve ara ara (hatta genel olarak) oldukça hüzünleneceğinizi garanti edebilirim.

Bir başka iyi haber olarak eğer İngilizce okumak ile ilgili sorunlarınız varsa Marmara Çizgi bize büyük bir kıyak geçmiş ve Spider-Man Blue'yu Türkçe'ye çevirmiş ve kitapçılara dağıtmış.Aklınızın bir kenarında bulunsun derim.

27 Temmuz 2012 Cuma

The Dark Knight Rises


Filme geçmeden önce, CineMaximum ahalisine bu yaz için çok teşekkür ediyorum Amazing Spider-Man ve The Dark Knight Rises'a ön gösterim yaptıkları için.Birer organizasyon değillerdi belki, bir gün evvele alınmış bir sinema matinesinden ibaretlerdi ancak... Memleketimde sinema sektörünün durumu düşünülürse çok önemli adımlar bunlar.Tekrar tekrar teşekkür ediyorum size.

CineMaximum ahalisine ne kadar minnetarsam, seyirciye de bir o kadar sitemkarım.Bir filmi ön gösteriminde izleyecek kadar şiddetle bekleyen bir insan, ya söz konusu filmi izlemeden bir dakika daha duramayacak kadar uzun süre beklemiştir ya da  azılı bir sinemaseverdir diye düşünüyorum.Haliyle insanların izledikleri filme saygısı olması gerektiğine de inanıyorum.Bu geceki güruh malesef bu konuda sınıfta kaldı.Bruce Wayne'e Polat Alemdar muamelesi yapan gençler yeri geldi ıslık çaldı, yeri geldi alkışladı, yeri geldi yuhaladı film boyunca.İnsanlar o salona eğlenmeye geliyor, nasıl eğlenecekleri onlara kalmış tabi ki...benimkini katletmedikleri sürece.


İşin daha da vahim tarafı sınıfta kalan tek şey seyirci değildi bu gece...

Filmin Türkçe çevirisini yapan arkadaşa buradan çok selam söylemek istiyorum.Sinemaya gidebilir yaşa geldiğim günden beri izlediğim en berbat altyazılarla geldi TDKR.Filmin 15. dakikasında ümidimi kestim çeviriden ve altyazılar yokmuş gibi davranmaya başladım.Dublajlı izleyecek arkadaşların Tanrı yardımcısı olsun.Hepimiz insanız, hata yapacağız tabi ki.Ancak bu kadar üzerine titrenen bir film için daha titiz çalışacağınızı ümit etmiştim.Divxplanet ve benzeri siteler evlerinde oturdukları sandalyaden sırf hobi olsun diye film çevirisi, altyazısı hazırlayan adamlarla dolu.Bu filmi onlardan birine verseydiniz, şu an çalıştığınız insanlardan çok daha makul fiyata ve çok daha başarılı çeviriler hazırlayabilirlerdi sizin için.


Süper kahraman filmleri tahmin edilebilir filmlerdir.Hepsinin sabit bir döngüsü var.Kötü adam kahramanı yener, kahraman bir yolunu bulur elini güçlenidirir ve kötü adamı kötekler.Standart tatava budur.Süper kahraman filminizi Chris Nolan yönetiyorsa bu süreç 2-3 kez falan tekrar eder ama en nihayetinde kahraman zafere ulaşır.The Dark Knight'ı tarihin en iyi süper kahraman filmi yapan şey Heath Ledger'ın Joker'i vasıtasıyla filmin "dönüş" noktalarının müthiş gizlenmiş olmasıydı.The Dark Knight Rises bu havadan malesef çok uzakta.Film boyunca yaşanacak herşeyi önceden kestirmek son derece mümkün ve bu durum seyir zevkini malesef yerle bir ediyor.Ayrıca buradan medyaya da çok teşekkür etmek istiyorum.Filmin bitirici vuruşunu yapması gereken sahneyi, daha film çekilmeye başlamadan katlettikleri için.Ben ki filmle ilgili her türlü materyalden, film öncesinde uzak durmaya çalışmış bir adam olarak Cotillard'ın oynayacağı rolü daha Inception yayınlandığı gün öğrenmiştim....filmi izler izlemez ne demek istediğimi anlayacaksınız zaten.


The Dark Knight Rises, Sam Raimi'nin Spider-Man 3'te yaşadığı dertten muzdarip.Batman ve Bane'den kalan sahneleri paylaşması gereken çok fazla karakter var ve başarılı oyunculuklara rağmen havada kalıyorlar.Bir de üstüne işin içine John Blake'in hikayesini zorla yedirmeye çalışınca geri kalan karakterlerin ekran süreleri 3 ila 5 dakika arasına sıkışıyor ve cidden anlamsızlaşıyorlar.Oyunculujklar konusunda en büyük övgüyü Anne Hathaway almalı.Sesiyle, mimikleriyle, vücut diliyle öyle güzel taşıyor ki Selina Kayle'ı keşke daha Begins'ten ortaya çıkmış olsaymış dedirtiyor, belki o zaman öpüşmelerinin bir anlamı olurdu.Yine de rolü kaptığını duyduğum an beri kendisi hakkında yaptığım tüm kötü yorumları geri alıyorum.Hathaway iyi ama bir Emma Stone değil tabi.

Filmin bir diğer eksi puanı, bana katılır mısınız bilmem ama John Blake.Daha ekrana girdiği an rolünün nereye gideceğini avaz avaz bağıran bu arkadaş, filmin finalini daha açılış sahnesinden katlettiği yetmezmiş gibi bir de utanmadan Batman ve Bane'den de fazla ekran süresi alarak bir yerden sonra "olm bak git" herşeye burnunu sokma dedirtiyor.Seni seviyorum Joseph-Gordon Lewitt, ama filmin en zorlama noktası sensin ve bunu kabul etmelisin.

Filmin kötü adamı Bane ve Tom Hardy'nin de hakkını yememekte fayda var.Maskesi sebebiyle mimiklerinden yoksun kalan Hardy'nin , Hans Zimmer'ın da arka plandan kendisine verdiği müthiş destek ile harika bir iş çıkardığını söyleyebilirim.Ledger ve Joker'i gibi filmi sırtlayamıyor olsa da müdahil olduğu her sahneye renk katıyor.Bane'in daha film çıkmadan herkes tarafından tartışılan sesi için çok korkmanıza gerek yok.Nolan'ın planlarındaki ilk seslendirme üzerinde bayağı bir oynamışlar ve genel olarak net bir şekilde duyuluyor Bane'in tümceleri.


Yukarıda yazdıklarımı görmezden gelebilirseniz eğer TDKR gayet başarılı bir süper kahraman filmi.Begins'in, TDK'nın ya da Nolan'ın külliyatındaki diğer filmlerin derinliğinden uzak olsa da seyirciyi yakalayan keyifli bir seyirlik ve Batman efsanesinin şanına yakışır bir kapanış yapıyor.


3 büyükler bu yaz beyaz perdede boy gösterdiğine göre, artık The Avengers'ı 2012 yazının en büyük filmi ilan edebiliriz resmi olarak.

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Süper Güç Kazanma Yöntemleri -2-

İnançlı Olun!

Süper güçlerinizi kazanmak için mutlak suretle bilim adamlarının yakın mesafesinde veya alengirli mekanlarda bulunmanız mecburiyet değil.Cuma günleri camiye, Pazar günleri ise kiliseye giderek başarıya ulaşmanız da mümkün.Tanrı'ya, meleklerine, şeytanlarına yeterince inanırsanız ve az önce bahsi geçen kutsal mekanlarda ve muadillerinde yeterince zaman harcarsanız yukarıdan birilerinin dikkatini mutlaka çekeceksinizdir.Sizi inancın ve direncin yolundan saptırmaya çalışan bir iblis, cehennemle sürdürdükleri yorucu savaşta mücahitlere ihtiyacı olan bir melek veya sırf eğlence olsun diye bizzat Tanrı'nın kendisi size süper güçlerinizi vaat edebilir.

İtiraf etmeliyim ki, bu metodla da süper güçlerinizi kazanma ihtimaliniz pek yüksek değil.Ancak bardağa dolu tarafından bakmanız halinde en kötü senaryoda bile kazanan tarafta olduğunuzu göreceksiniz.Tanrı'ya, iyiliğe, yüceliğe inanarak geçirdiğiniz uzun yılların ardından ilahi ve/veya lanetli süper güçlerinize kavuşamamış olsanız bile hayatınızı kaybettiğinizde cennetin kapılarının size aralanacağını garantilemiş olacaksınız.Fena değil, değil mi?Bu metodun bir diğer artı puanı da başarıya ulaşmanız halinde size bahşedilecek güçlerin, diğer süperleri kıskançlıktan çatlatacak kadar muhteşem özellikler olma potansiyellerinin çok yüksek olması.Tanrı'nın bir parçası olacaksınız en nihayetinde!

Tanrı'nın bir parçası olmak sandığınız kadar eğlenceli olmayabilir, iblislerin tarafını seçmediyseniz tabi ki.Süper kahramanlık kariyerinizi Tanrı'nın ve meleklerin yeryüzündeki reklam panosu olmanız sebebiyle davranışlarınıza dikkat ederek geçirmek zorunda kalabilirsiniz.Güzel kadınlarla yatmak, çılgınlar gibi alkol tüketmek gibi eğlenceli aktiviteler sizin hayatınızın bir parçası olamayabilirler.Bu metodu seçeerken ne dilediğinize dikkat etmenizi tavsiye ediyorum, şiddetle.

İnzivaya Çekilmek

Süper güçleriniz dış kaynaklar tarafından altın tepside sunulacak diye bir kaide yok.Bazılarınız için muhtaç olduğunuz büyük kuvvet gerçekten de damarlarınızdaki kanda saklıdır.Tek yapmanız gereken içinizde uyumakta olan canavarı uyandırmaktır.İçinizdeki gücü keşfetmek için kullanabileceğiniz bir çok metod olsa da, istatistik olarak birkaç yıla yayılmış bir uzakdoğu gezisinin en başarılısı olduğunu söylemek zorundayım.

Süper kahramanlık kariyerinde başarıya ulaşmış ve isim yapmış bir çok karakterin güçlerine kavuşmak için türlü türlü manastırlarda, dağlarda, tepelerde dolaşarak ve çekik gözlü arkadaşlarımızla anlaşmaya çalışarak gençliklerini heba ettiğini göreceksiniz.Bazılarının süper güçlerine kavuştuğunu (bkz. Iron Fist, Dr.Strange), bazılarının ise başarısız olmalarına rağmen manastır ziyaretlerinde kazandıkları iç huzur sebebiyle başarısızlıklarını  pek sallamadıklarına da tanık olacaksınız (bkz. Batman).

Süper güçlerinizi bu metodla kazanmak için hırslı ve inançlı olmak dışında sahip olmanız gereken bir özellik daha var.Gerekli sosyo/ekonomik yaşam standardını yaklamış olmak.Yaşamınızın iyi ihtimalle 5 ila 10 yıl arasını feda edeceğiniz bir uzakdoğu gezisinin bedavaya geleceğini düşünmüş olamazsınız, değil mi?

Tıpkı inançlı olmak gibi, inzivaya çekilmekte başarı garantisi veren süper güç kazanma metodlarından biri.İçinizdeki canavarı uyandıramamanız halinde bile, gezilerinizde öğreneceğiniz kung-fu, juijitsu, yoshimitsu, karısiksu gibi dövüş sanatları memlekete döndüğünüzde d-list bir süper kahraman olmanızı sağlayabilir.Aynı süreçte kazanacağınız iç huzur sizi süper kahraman olma sevdanızdan vazgeçirebilir, hatta Lamborghini'sini Satan Bilge isimli bir kitap yazıp paranın dibine vurmanıza da sebep olabilir.Ya da iyi ihtimalle gerçekten ruhunuzun derinliklerinde saklambaç oynamakta olan güçlerinize kavuşabilirsiniz!

 Zengin olun!

Lafı uzatmayacağım, süper güçlere sahip olmanın en garantili yöntemi tabi ki saçma sapan şeylere harcayabilecek kadar zengin olmaktan geçiyor.Kendi süper silahlarınızı icat edebilecek, ya da silahlarınızı sizin yerinize icat edebilecek birilerini tutabilecek kadar çok paraya sahip olmanız gerekiyor.Aksi takdirde bu metodu aklınızın ucundan bile geçirmeyin (Peter Parker'ın ağ atıcıları istisnadır, kaideyi bozmuyorlar.).

Gerçekten çok zenginseniz ve hayattaki küçük şeylerden zevk almaktan sıkıldıysanız sizi büyük zevklerin, süper kahramanların dünyasına davet ediyorum.


20 Temmuz 2012 Cuma

Süper Güç Kazanma Yöntemleri -1-


Süper Kahraman olmanın ilk ve malesef en büyük şartı sizi geri kalan herkesten ayıracak, hasımlarınıza karşı avantaj olarak kullanabileceğiniz bir ya da birden fazla özelliğe sahip olmanızdır.Tabi bu noktada "süper güç" ve "güç" ayrımını yapmak zorundayız.İyi gitar çalmak, muhteşem PES oynamak, mutfakta 10 şef gücünde yemek yapmak, inci gibi dişlere ve ahenkle dans eden saçlara sahip olmak her yiğidin harcı olmasa da bunlara güvenip sahaya çıkmanız sizin için hoş sonuçlar doğurmayacaktır.Süper kahramanlık kariyerinizin rastgele bir noktasında karşılaşacağınız devasa bir Komodo Ejderi bunları pek sallamayacaktır keza.

Sizin sahip olmanız gereken özellikler IQ seviyenizin 270 civarında olması, ses hızının 5 katında uçabilmeniz, binaların üzerinden tek hamlede zıplayabilmeniz, 10 Mike Tyson gücünde yumruk atabilmeniz gibi akla hayale sığmayacak şeyler.Bu özelliklerin bir veya birden fazlasına, ya da yukarıda belirtmediğim ekstra özelliklere de sahip olmanız faydanıza olacaktır.

Bazı şanslı arkadaşlarımız doğuştan süper güçlere sahip olacaklar.Halk arasında Mutant olarak tabir ettiğimiz bu tayfayı sevmek zorunda değilsiniz.Siz kendi güçlerinize kavuşana kadar onları hor görebilir, dışlayabilir hatta Yahudi muamelesi bile yapabilirsiniz.Bu sizin en doğal hakkınız.Ancak dediğim gibi, kendi güçlerinize kavuşana kadar, sonra işin rengi ister istemez değişecek.

E peki nasıl süper güç sahibi olabilirim? Süper güçler dağıtılrken ben uyuyor muydum? Benim süper güçlerimi kim çaldı? Süper güç avına çıkmak için ideal lokasyonlar nelerdir?

Bunlar ve benzeri sorular beyninizi yakmaya başladıysa buyurun arkadaşlar, popüler süper güç kazanma metodlarına bir göz atalım...

Bilimsel Deney Ortamı'nda Bulunmak

Her ne kadar tanınmış 10 süper kahramandan 7.5'u güçlerini bu şekilde kazanmış olsa da, akıl hocanız olarak bu yöntemi çok tavsiye etmiyorum.Gerek bu tarz deneylerin çok fazla yapılmıyor olması, gerek yapılan az ve öz deneylere ulaşmanın gerçekten insanı hayattan bezdiren bir süreç olması, bunlar yetmezmiş gibi bu deneyler esnasında size süper güçlerinizi kazandıracak olaylar silsilesinin gerçekleşme ihtimalinin çok düşük olması sebebiyle bu yöntem etkin olmaktan çok uzak.

Hadi diyelim mucize gerçekleşti ve o radyoaktif örümcek sizi ısırdı.Peter Parker kadar şanslı olamama ihtimaliniz de korkunç derecede yüksek.Bir örümceğin orantılı gücüne ve çevikliğine sahip olmak yerine, bir insanın orantılı gücüne ve çevikliğine sahip örümceğe dönüşmeniz halinde süper kahramanlık kariyeriniz oldukça erken sona erebilir.Hatta daha şiddetli bir transformasyona uğrayıp devasa bir örümceğe dönüşmeniz halinde diğer süperler tarafından hunharca avlanmak ta başınıza gelebilecekler listesinin üst sıralarında yer alıyor.

Her ne kadar bu metodu tavsiye etmiyor olsam da, gerçekten çaresiz durumdaysanız şansınızı zorlayabilirsiniz.Süper kahraman olmanın kolay olacağını söylemedim.


Kendinizi Bilime Adamak

Bir önceki başlıkta belirttiğim üzere size süper güçlerinizi kazandıracak deney ortamında bulunmak gerçekten zahmetli bir süreç.Deneyden haberdar olmak, deneyin yapıldığı ortamın kolluk kuvvetlerini atlatmak, deneye başından beri dahil olan bilim adamları ve kobaylar tarafından tanınmamak gibi olduk olmadık işlerle cebelleşmek zorundasınız.Söz konusu deneyi bizzat kendiniz yapmıyorsanız tabi!

Bu metodla süper güçlerinize kavuşmak için, kendinizi küçük yaşlardan itibaren bu amaca adamış olmanız gerekiyor.Fen, Kimya, Biyoloji, Edebiyat ve Matematik gibi "Büyüyünce ne işe yarayacak ulan bunlar?" dediğiniz konulara daha sivilceleriniz çıkmadan hakim duruma gelmeniz şansınızı arttıracaktır.

Hayatınızı bu uğurda feda eder, sosyal hayatın tüm nimetlerinden vazgeçer ve başarılı bir bilim adamı olursanız Şirinl....*ehem* size süper güçlerinizi kazandıracak deneyin kobayı olma fırsatını yakalayabilirsiniz.v Tabi süper güçler kazanmak için aciz durumda olduğunuzu ve yolunuzun bu yazıdan geçtiğini düşünürsek, siz çömezlerin çok parlak bir çocukluk geçirmediğini varsayıyor ve bu yöntem için çok heveslenmemenizi öneriyorum.

Es kaza kendini bilime adamış ve bu yazıyı okumakta olan arkadaşlarımızı ise başka komplikasyonlar bekliyor.Bir önceki metodumuzun büyük sorunsalı, yani deneyin sonucunun rastgele olması durumu devam ediyor.Bilim adamı olarak kurbağaya dönüşme riskinizi oldukça düşürmüş olabilirsiniz fakat prens olacağınızın garantisini hala veremiyorsunuz.Çoğunuzun bildiği üzere bu alemde süper kahramanlardan daha kalabalık bir grup varsa, onlar da süper güçlerini kazandıktan sonra delirmiş bilim adamlarıdır.Bunlardan birine dönüşmemeniz en büyük temennim.

*Yukarıdaki paragraflar süresince beni içten içe "bilim adamı değil bilim insanı!" diye uyarmak isteyen arkadaşlarımız olacaktır.Bu arkadaşlarımıza süper kahraman olmaya çalışmak yerine feminist, lezbiyen gibi sıfatları kovalamalarını tavsiye ediyorum.

"Girilmez" Yazılarını Görmezden Gelmek

"Türk'ün başına ne gelirse ya meraktan, ya y...." şeklinde bir atasözü vardır bizim memlekette.Süper güçlerinize kavuşmak istiyorsanız bu cümleyi aklınızdan çıkarın.Bugün itibariyle en yakın dostlarınız inşaatlar, terk edilmiş binalar/depolar, yüksek güvenlikli kapılarla süslenmiş mekanlar ve askeri olarak tanımlanmış araziler.Tehlike ve risk ne kadar artarsa, amacınıza ulaşma şansınız da o kadar yükselir.Bugüne kadar yanından geçmekle yetindiğiniz o gizemli mekanda sizi nelerin beklediğini asla öğrenemezsiniz, tabi ilk adımı atıp içeri dalmazsanız.

Bu noktada sizi uyarmak bu rehberin görevi.Gözünüzü karartıp dalacağınız bu ortamlarda inşaat işçileri tarafından kovalanmak (hatta daha kötü muameleye maruz kalmak...), tinerciler ve evsizlerle çatışmak, askerler tarafından kurşunlanmak gibi aksiyonlar günlük hayatınızın bir parçası olacak bu yazıdan sonra.Yine de rehberiniz olarak, bu metodu daha önce belirttiğim yöntemlerden daha güvenli buluyorum.Ağzınız iyi laf yapıyor ve/veya hızlı koşabiliyorsanız rahatsız ettiğiniz ortamın kolluk kuvvetlerinden paçayı sıyırma ihtimaliniz yüksek.

Bu metodla süper güçlerinize kavuşmayı planlıyorsanız rehberiniz olarak size bir tavsiyem daha var.Sabırlı olun! "Yasak Bölge" levhasını görmezden geldiğiniz ilk inşaatta size süper güçlerinizi vaat edecek yabancıyla ya da nereden geldiği belli olmayan "güç yüzüğü" ile karşılaşmak yerine sizi pek sevmeyecek inşaat işçileriyle yakın temasta bulunma ihtimaliniz üzülerek söylüyorum ki, kaçınılmaza yakın.

Topuklayın, derin bir nefes alın, başarısızlığınızı unutun ve burnunuzu sokacak başka bir sakıncalı arazi aramaya başlayın.Tekrar hatırlatıyorum, kolay olacağını söylemedim.

19 Temmuz 2012 Perşembe

Nasıl Süper Kahraman Olunur?


Her yazımın başında olduğu gibi, sizi uyarmakta büyük fayda görüyorum.Uzunca bir süre boyunca bu blogda okuyacağınız birçok şey saçmalığın daniskasından ibaret olacak.Ara ara gerçek dünyaya döneriz belki ama bu aralar bu bloga yazılacak tüm cümlelerin amacı süper kahraman olmak isteyen siz yeni yetmelere (bir önceki cümlemle beraber okumayı bırakmamış olanlara...) tünelin sonundaki ışığı göstermek amacıyla yazılacaktır.

Yine bu uzun, acı dolu ve rahatsız edici yolculuğa başlamadan önce bir konuda daha anlaşalım.Bizim memlekette kahraman olarak nitelendirdiğimiz karakterlerin fena halde yanıldığı bir konu var ve bana şimdi değilse bile sizinle işim bittiğinde hak vereceğinize inanıyorum.

"Kahraman doğulmaz, kahraman olunur."

Eğer bu cümleyi okumaya başladıysanız, zaten okumayacağınız EULA'mı kabul etmişsiniz demektir.Bu blogla işiniz bittiğinde elinizde avucunuzda ne varsa alabileceğimi yazan bir made var 971. sayfasında.Siz bu detayı boşverin tabi ki, işimize bakalım.Önümüzdeki yazıcıklar serisi boyunca süper kahramanlığın inceliklerini tartışacağız.Henüz konu başlıklarımı net olarak belirlememiş olsam da bu blogla işiniz bittiğinde aşağı yukarı şu soruların cevaplarını biliyor olacaksınız ; 

  • Süper güçler nasıl edinilir, nerelerden bulunur?
  • Süper güç edinmeye çalışılırken nasıl hayatta kalınır?
  • Süper kahraman olmak için kendimizi nasıl motive etmeliyiz?
  • Süper güçlerim var, ille de kahraman olmak zorunda mıyım?
  • Güzel kadınlarla yatmaya ne zaman başlayabilirim?
  • Güçlerimi kullanmayı nasıl öğrenebilirim?
  • Ne gibi alet edevatlara ihtiyacım var?
  • Bu iş bana ne kadara patlar?
  • Kimliğimi gizli tutmak zorunda mıyım?
  • Tutuyorsam nelere dikkat etmeliyim?
  • Kostüm işini nasıl halledeceğiz lan?
  • Süper kahraman olmanın görgü kuralları var mıdır?
  • Başka kahramanların bana görmemiş demesi için neler yapmalıyım?
  • Etrafta bu kadar süper insan varken nasıl hayatta kalırım?
Bunlar ilk 3 saniyede aklıma gelen sorular.Bu soruların ve daha nicelerinin cevapları 3 vak'te kadar bu blog'da olacak.Sen ne anlarsın ki diyecekler de olacak elbet aramızda.Unutmamalılar ki nasıl zengin olunur ya da nasıl daha iyi bir insan olunur tarzı kitaplar yazanlar da zengin ya da mükemmel insanlar değiller.Daha önce de belirttiğim ama sizin görmezden geleceğiniz gibi, ben muhteşem EULA 'm sayesinde sizden alacaklarıma bakarım.

5 Temmuz 2012 Perşembe

The Amazing Spider-Man


Yazıma başlamadan önce bir konuda baştan anlaşalım.Az sonra okuyacaklarınız büyük ihtimalle gördüğünüz göreceğiniz en büyük Spider-Man hayranlarından birinin cümleleri.Az sonra okuyacaklarınız Spider-Man'in 50 yıllık geçmişinin aşağı yukarı %60'ını hafızasında bulunduran bir hayranın cümleleri.Yazım biraz negatif bir tavır sergileyecek olsa da filmin kötü,vasat ya da bu tarz kelimelere tanımlanabileceği anlamına gelmiyor.Aksine "ultimate" süper kahraman filmi olmak için ihtiyaç duyduğu herşeyi taşırken orta/iyi seviyede kalmış olmasına sitemdir sadece.Örümceğimin yarasayı tokatlamasını istemek en doğal hakkım değil mi en nihayetinde?

Süper kahraman filmleri ile ilgili 3-5 cümle karalayacağım zaman bu cümlelerden en az biri başroldeki elemanın oyunculuğunun pek bir boka yaramadığı üzerine olurdu mutlaka.Bu döngüyü kırmayı başarabilen yegane film Fassbender ve McAvoy'lu X:Men First Class'tı, Webb'in Spidey'si ise işi bir adım daha ileri götürüyor.Andrew Garfield durduk yerde süper güçler kazanan çocuktan süper kahramana geçişini gerek vücut diliyle, gerek mimikleriyle, gerek sesiyle muazzam yansıtıyor perdeye.Araba hırsızı sahnesindeki "garip" duruşu ile final sahnesindeki "epik" duruşu arasında dağlar taşlar kadar fark var ki, Tobey Maguire'ın Spidey'si 3 film boyunca hep aynı duruştaydı.

Emma Stone Gwen rolünde döktürdü mü, iyi miydi, kötü müydü karar veremedim.Perdede o kadar güzel, o kadar büyüleyici görünüyor ki Emma, oyunculuğu üzerine fikir yürütmeye zaman bulamıyor insan güzelliğini övmekten.Hele hele Andrew Garfield'la bir araya geldiklerinde perdeye yansıttıkları bir elektrik var ki, fiziksel olarak salona yayıldığını iddia edebilirim.Daha iyi süper kahraman filmleri çekilebilir, daha epik ilişkiler yaşanabilir ancak Andrew ve Emma'nın yakaladığı uyum an itibariyle gelmiş, geçmiş ve gelecek en iyi süper kahraman çiftini yaratmış.Marc Webb'e ve Bendis'e teşekkürü borç bilirim.Tobey ve Kirsten'ın da kulaklarını çınlatırım.

Filmin bir başka artı puanı da aksiyon sahneleri.Üçüncü boyutun ve teknolojinin her türlü nimetinden yararlanıyor Spidey.Bu filmi IMAX'te izlemeyecekseniz filmin yarısını falan kaçırıyorsunuz demektir.Akıcı animasyonlar, video oyunlarından görmeye alıştığımız hareketlerle Webb çok ideal bir Spidey profili çizmiş aksiyon sahneleri için.Fakat açık ve net olarak söylemeliyim ki koreografi konusunda Sam Raimi'den öğrenmesi gereken çok ama gerçekten çok fazla şey var.

Bunlar filmle ilgili okuyacağınız yegane olumlu cümlelerdi.Şimdi bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım...


Film ilk eksi puanını müziklerden alıyor.Fragmanlarda tercih edilen müzikler ne kadar vurucu, ne kadar adrenalin pomplamaya meyilli ise, film boyunca kullanılan müzikler de bir o kadar iğreti duruyor.Eğer müziğe benim kadar önem veriyorsanız olduk olmadık yerlerde filmden kopup "bu şarkıyı niye buraya koymuşlar lan?" sorusunu sorabilirsiniz kendinize.Sevgili Webb, 500 Days of Summer'da The Smiths'le kazandığın bütün artı puanları siliyorum Spidey ile beraber.

İkinci ve en büyük eksi puanımız ise malesef filmin kötü adamından geliyor.Sam Raimi ilk filmi çektiği günden beri Lizard'ın mükemmel bir kötü adam olacağından bahsedip duruyordum.Curt Connors'ın empati kurulabilir bir karakter olduğundan ve Richard Parker muhabbeti ile birleştirildiğinde Peter'a bir baba,önder figürü olabileceğinden bahsediyordum.Bu ilişkinin filme ve Lizard/Spidey kapışmasına büyük derinlik katabileceğinden de bahsediyordum ama...
Görünüşe bakılırsa Webb elindeki karakteri ve Rhys Ifans gibi bir yeteneği malesef harcamış ve Curt Connors'tan biraz basit bir Doc Ock klonu çıkarmayı uygun görmüş.Son derece yüzeysel bir deli bilim adamı profili çizmişler Connors için.Üzücü.Kötü adam nasıl yaratılır, nasıl yetiştirilir konusunda da Webb'in Sam Raimi'den öğrenmesi gereken şeyler var (Spider-Man 3'ü hepimizin hafızalardan sildiğine inanarak konuşuyorum...).

Üçüncü eksi puanımız ise suçlunun kim olduğunu bilmediğimiz ancak Türk sinema izleyicisi olarak artık malesef alışkın olduğumuz bir konu.Filmin büyük bir kısmı süreyi kısaltabilmek amacıyla kesik yemiş.Bu durum Sony'nin Webb'in ya da yayıncı kuruluşların suçu olabilir.Fragmanlarda kullanılan birçok sahnenin izlediğimiz filmde kullanılmadığını fark etmişsinizdir.Kanımca kesik yiyen sahneler bunlardan ibaret değil keza bazı sahnelerde "bu nereden çıktı şimdi?" sorusunu sordum kendi kendime.Sorularımın bir kısmını fragmanlarda izleyip filmde izleyemediğim sahneler tamamlarken, geri kalan kısmını da hiç izleyemediklerimin tamamladığına bahse girebilirim.Blu-Ray yayınlandığında bu teorim büyük ihtimalle doğrulanacak.

Filmin dördüncü ve bir başka büyük eksi puanı senaryo ve mantık açıkları/hataları.Bunlardan şimdi bahsedip filmin içine etmeyi düşünmüyorum.Bu haftasonunun bitimindefilme biraz verip veriştireceğimi de önden önden bildiririm.

29 Mayıs 2012 Salı

ORE WA GUNDAM!



Yolunuz buraya kadar düştüyse konseptten az çok haberdarsınızdır.Gundam kelimesinin net açılımını ya da neden bu ismi aldıklarını hatırlamıyor olsam da Gundam Unicorn'a başlamadan önce bu yazıyı ziyaret etmeniz Gundam UC deneyiminizi oldukça etkileyecektir diye düşünüyorum.

Net tarihlerle ve isimlerle konuşabilecek kadar iyi olmasam da gelin Gundam hikayesinin geçmişine bir bakalım.Neymiş bu elemanların olayı?

*1979'dan bu yana çekik gözlü kardeşlerimizin hayatında önemli yer tutuyor bu devasa makineler.Öyle böyle değil hem de.Öyle çok seviyorlar ki bu arkadaşları şimdi ismini hatırlamadığım bir şehirde life-size bir RX-78-2 heykeli yapmışlar.Takribi 22 metre boyunda bu heykel.Bizim bu boyutlarda bir Atatürk'ümüz bile yok.

*1979'dan bu yana birçok alternatif evrende boy gösterdi bu dev makineler.Birçoğu pek tutulmadı ve hayranlar isimlerini bile anmak istemiyorlar.Yeni başlayacaklar için Gundam 00 ve Gundam Seed/Destiny iyi birer çıkış noktası olabilir.

*Çekik gözlü kardeşlerimizin resmen hayatlarını işgal etmekte olan evren Gundam Unicorn hikayesinin de geçtiği Universal Century evreni.Gerçekten sararsa yaklaşık 50 yıllık materyal var elinizde izlenebilecek!

*Tüm Gundam evrenlerinde hikayenin özü ve konsept aynıdır.İnsanlık dünyadaki kaynakları tüketme noktasına gelir, biraz da mecburiyetten uzaya açılma durumu çıkar ortaya ve ortalık karışır.Bazen uzaya çıkma yarışından dolayı, bazen uzaydakilerle, bazen dünyada kalanlar arasında, Gundam 00'a has olmak üzere de uzaylılarla çetin savaşlar yaşanır.

*Çoğu Mecha'nın aksine Gundam evrenlerinde kullanılan "Mobile Suit"ler ve kullandıkları alet edevatlar o günün teknolojisiyle üretilebilir ya da üretilebilme ihtimali olan aletlerdir (Gundam 00'ı bu noktada biraz istisna tutabiliriz).Hatta UC (Universal Century) evreninde yakıt olarak kullanılan "Minovsky Particle"lar üzerinde şu sıralar NASA'nın çalışmakta olduğu rivayet edilir.

*İlginizi çekerse UC evreninde kullanılan teknolojiler üzerine şöyle bir sayfa var.Ben üşendim hepsini okumadım belki siz okursunuz. http://en.wikipedia.org/wiki/Universal_Century_technology

*Gundam'ların insan formunda tasarlanmaları ne Voltron'a özenmelerinden ne deestetik sebeplerden kaynaklanıyor.Mobile Suit'lerin birbirlerine ateş açmaktan fazlasını yapabilmeleri, birçok ihtiyaçlarını kendi kendilerine karşılayabilmeleri ihtiyacı sebebiyle insan formundalar.Uzun uzadıya anlatamayacağım, yukarıda verdiğim wiki sayfasında daha detaylı bir açıklama vardı yanlış hatırlamıyorsam.

*İstisnasız tüm Gundam evrenlerinde esas oğlanın kullandığı Mobile Suit beyaz ağırlıklı olmak üzere sarı/mavi ve kırmızı renkleri içerir. Kötü adam olarak tanımladığımız elemanın kullandığı Mobile Suit ise genelde kırmızı renklidir.

*Gundam serileri birbirini kesip biçen devasa robotlar üzerine olsalar da savaş karşıtı bir tavır sergilerler.Hemen hemen bütün Gundam serileri aksiyondan ziyade dram ağırlıklıdır ve savaşın pek te hoş bir olay olmadığını şiddetle vurgularlar.

*Gundam kelimesinin net bir açılımı yok.Gundam 00 hariç tüm evrenlerde farklı isimler için bir akronim olarak kullanılıyor fakat wiki'lemek bedava.00 evreninde ise Gundam kelimesinin net açılımı asla yayınlanmadı.

*Gundam ismini taşıyan "Mobile Suit"ler tüm Gundam evrenlerinde savaşın yönünü değiştirme potansiyeli taşıyan, hasımlarına nazaran çok daha kuvvetli olan makinelerdir.Esas oğlanlar da kullandıkları zırhlıların bu yönünü benimseyip "ORE WA GUNDAM!" (Ben Gundam'ım!) sözünü dillerinden eksik etmezler.Bunun da şu ana kadar tek istisnası Gundam Unicorn'un pilotu Banagher Links.Final sahnesine sakladıklarından şüpheleniyorum.

Gundam'larla ilgili bilmeniz gereken genel bilgiler bunlardı.Yukarıdaki 3-5 satırı okuduktan sonra Gundam Seed/Destiny veya Gundam 00 izleyebilecek kıvama gelmişsiniz demektir.Nispeten daha az yabancılık çekersiniz en azından.

Peki ya Universal Century? Peki ya Unicorn? Henüz sıkılmadıysanız şöyle buyurun...



Unicorn 90'ların ortalarından beri Universal Century'de geçen ilk Gundam materyali.Daha önceki serileri izlemiş biri Unicorn'a başlıyorsa minimum 30'lu yaşlarda olması gerektiğini varsayıyorum.Gundam fenomenini başından beri takip eden birinin ise Unicorn'un final bölümünü göremeden hakk'ın rahmetine kavuşacağına iddia basabilirim.

Universal Century (UC) her ne kadar 50 küsür yıllık bir tarihe sahip olsa da, bugüne kadar yaşanan olaylardan tarih kitabı falan çıkabilecek olsa da, Unicorn'u izlemeye başlamadan önce bilmemiz gereken şeyler o kadar da uzun boylu değil.

UC'de herşey insanların dünyadaki kaynakları oldukça kısıtlı hale getirip uzaya transfer olması ve kolonileşmesiyle başlıyor.Kolonileşme derken öyle Star Trek, Star Wars kıvamında değil, Güneş sisteminden hatta ve hatta Dünya ve yörüngesinden çıkmadan kolonileşiyorlar efendi efendi.

Gel zaman git zaman bu kolonilerde yaşayan insanlar çoğalıyor, teknoloji ilerliyor, kolonilerde yaşayan insanlar çocuk sahibi oluyor.Uzay ortamında doğan çocuklar biribirleriyle evleniyor, onlar da çocuklar yapıyorlar.Sonra bilim adamının biri çıkıyor ve bombayı patlatıyor.Ulan bu yeni nesil çocuklar dünyadaki çocuklara pek benzemiyorlar.

Uzay ve koloni ortamında doğup büyüyen çocukların beyin aktivitelerinin dünyadaki muadillerinden daha hızlı olduğu, bedenlerinin daha bir çevik daha bir kuvvetli olduğu gözlemleniyor.Yine gel zaman git zaman bu uzaylı bebeler doğal olarak Magneto sendromuna kapılıp kendilerine de NEWTYPE ismini verip isyan bayrağını çekiyorlar.Biz daha iyiyiz, biz daha güzeliz, o zaman tahtta da biz oturmalıyız diyerekten.

Dünya'daki insan v1.0'lar bu durumdan pek hoşnut olmuyorlar ama ne fayda.Newtype biraderler Char Aznable önderliğinde Dünya'ya saldırmaya başlamışlardır bile.İnsan v1.0'lar işlerin sarpa saracağını fark edemeden bugün "One Year War" ismini taşıyan savaş başlıyor.Tanklar, toplar, tüfekler, uçaklar vesaireler cartlar curtlar derken kıran kırana ilerleyen savaşta Newtype biraderler "Mobile Suit" ismini taşıyan hileye başvuruyorlar.

Bu devasa mekanik yaratıklar bizim bildiğimiz silahların aksine insan formunu taşıyorlar.Ve her türlü ihtiyaçlarını kendileri karşılayabiliyorlar.Tankları topları siklemiyor, uçakları düşürüyor, yollarına çıkan enkazları kendileri temizliyor, bombalanacak bir yer varsa kelimenin tam anlamıyla bombayı kendi elleriyle yerleştiriyor ve açıklanamaz bir şekilde Dünya'lıların silahlarından çok daha çevikler.Yani, devasa bir makinenin olabileceği kadar çevikler.Haliyle Dünya'lıların canına okuyorlar savaş boyunca.

Savaş devam ederken Dünya'lı bilim adamları da boş durmuyorlar tabi.Göte bala indirdikleri Mobile Suit'ler ve pilotları üzerinde türlü çalışmalar yapıyor, kendi makinelerini üretebilmek için var güçleriyle mücadele ediyorlardı.Savaşın son safhalarında da başarılı oluyorlardı.

Savaş ha kaybedildi ha kaybedilecek derken, Dünya'lı bilim adamları kendilerine ait ilk Mobile Suit'i üretiyorlar.Adını GUNDAM koydukları bu alet, Newtype biraderlerin ürettiği modellerden çok daha kaliteli çıkıyor ve girdiği her çatışmayı Dünya'nın lehine çeviriyordu.Newtype'lar kendisini pek bir kıskandığından, uzunca bir süre GUNDAM efendiye "White Devil" adını koyuyorlardı.

GUNDAM efendi büyük bir çaba sarf etmesine rağmen savaşı çevirmeyi başaramıyor ve Newtype'lar Dünya'yı ele geçiriyordu.Bu süreçte Newtype yönetiminden pek hoşlaşmayan Dünya'lı bilim adamları ve askerler senaryo bu ya, yeraltında inzivaya çekiliyor.GUNDAM'ları geliştirmek, Newtype'lara kafa tutabilecek klasmanda insanlar üretmek (bkz. Captain America) gibi gayelerle hummalı bir çalışmaya girişiyorlardı.

Gel zaman git zaman, yer altındaki insanlar Dünya'yı yönetmekte olan Newtype'lara kafa tutabileceklerine kanaat getiriyor ve saldırıya geçiyorlar.İnsanlar GUNDAM'ların ve yakaladıkları Newtype'ların genlerinden klonladıkları insan v2.0'ların yardımıyla Dünya'yı Newtype'lardan geri alıyor ve Newtype'ların lideri Char Aznable'ı da ele geçirip katlediyorlardı.Terörist malum.

Liderlerini kaybeden Newtype'lar çok zeki ve çok çevik olduklarından ve herkes kendini lider olabilecek kıvamda gördüğünden hemen kendi aralarnda çatışmaya başlıyorlar ve kelimenin tam anlamıyla derebeyliklerine bölünüyorlar.Senaryo bu ya, bitmiş olması gereken savaş iyice kızışıyor.Dünya ahalisi zaten büyük fedakarlıklarla kazandıkları bir savaşın ardından bir de dört bir cepheden birbirleriyle ve Dünya ile savaşan Newtype'larla uğraşmak zorunda kalıyorlardı.

Unicorn öncesinde status-quo 3 aşağı 5 yukarı böyle...

Unicorn E.F.S.F (Earth Federation Special Forces)'nin çok özel bir projesi kapsamında uzaydaki Mobile Suit'lerin komutanı olması üzere tasarlanıyor.Bilinen tüm Mobile Suit'lerden daha üstün bir alet olarak tasarlandığından falan bahsetmeme gerek yok sanırım.

Newtype'ların şu anki lideri "Full Frontal" ismini veriyor kendine ve bulabildiği her fırsatta E.F.S.F. güçlerine saldırıyor.Bizzat kendisinin kullandığı bir diğer süper Mobile Suit var ve dünyalılar bu arkadaşa "Red Comet" diyorlar.

Char Aznable'ın geri döndüğü ve Red Comet'ı kullandığı üzerine dedikodular var.

Dünya'lılara Dünya'yı geri kazandıran savaşta büyük rol oynayan klonların da başına ne geldiğinden veya nerelerde olduklarından da kimsenin haberi yok.

Unicorn deneyiminin arka planını spoiler vermeden ancak ve ancak bu kadar yazabildim.Gerisi size kalmış...

28 Nisan 2012 Cumartesi

The Avengers'dan önce...

Geçen yılın sonlarında X-Men First Class'ın yayınlanmasıyla beraber çizgi romanlar, süper kahramanlar ve sinema endüstrisi ile olan ilişkileri üzerine kısa bir yazı yazmıştım.Sürecin Zack Snyder'in X-Men'i ile ne kadar değiştiğinden de bahsetmiştim.Bu yazıyı okumaya başlamadan önce oraya bir göz atmanızı tavsiye ederim.

Çizgi romanlar ve sinemanın hikayesi çok daha eskidir ama 2000 yapımı X-Men'i ilk büyük hamle olarak alırsak 12 yıldır bu sektörde yaşanan herşey bugüne, The Avengers'a hazırlıktı sadece.Marvel Comics'in 2000'li yılların başında ismini ve yönetim modelini değiştirmesi bugünün ilk habercisiydi.Yanılıyorsam affola yeni logolarını ilk kez 2002 yapımı Sam Raimi'nin Spider-Man'inde görmüştük sinema seyircisi olarak.10 yıl önce pek mümkün görünmese de yeterince hayalperest insanların toplandığı forumlarda ve arkadaş sohbetlerinde Avengers'ın filmi yapılsa ne kadar güzel olabileceği üzerine konuşulmaya başlanıyordu ilk kez...

2006 yılına kadar çekilen bütün Marvel ile ilişkili filmlerde bu yeni logo ve Marvel'ın manevi babası Stan Lee kendilerine birer rol buldular.Tabi beraberlerinde FOX,Sony,Paramount ve birçok farklı stüdyoda boy gösteriyordu.Fakat yeni Marvel'ın büyük oyunu bu değildi.Sinema sektörü çok daha büyük rakamlar vaat ediyordu ve zaten kendilerine ait olanı neden başkalarıyla paylaşsınlardı ki?

2006 yılının başlarında Marvel Studios büyük bombayı patlattı ve Iron Man'i bağımsız olarak çekeceklerini duyurdu.Tabi bu kararı almalarının yegane sebebi içlerindeki bitmek tükenmek bilmeyen Iron Man sevgisi değildi.Telif haklarını başka stüdyolarla paylaşmadıkları ve adı sorulduğunda insanların tanıyacağı en büyük süper kahramanlarıydı Iron Man ve Tony Stark.

2008 yılında Iron Man'i yayınladılar ve film kimsenin beklemediği bir başarı yakaladı.Yönetmen Jon Favreu ve tabi ki başrol oyuncusu Robert Downey Jr. mucizeler yaratmışlardı.Kendisine yakın tarihli sayılabilecek 4 büyük filmin (Superman Returns, Batman Begins, X-Men The Last Stand ve Spider-Man 3) rüyalarında bile göremeyeceği rakamlar yakaladı Iron Man.Bütün kazancını da Marvel'ın kasasına koydu.Tam daha iyisi olamaz derken sadece 1 ay sonra Chris Nolan'ın The Dark Knight'ı geldi sinemalara.Dünya,güneş sistemi,samanyolu ve geri kalan tüm alternatif evrenlerimiz bir daha asla eskisi gibi olmadı.

2009 yılında işler tıkırında gibi görünüyordu herkes için ancak Marvel'ın yaz aylarında yaptığı bir açıklama herkesi dehşete düşürdü.Disney tam 4.000.000.000 (yazıyla dört milyar) dolara Marvel'ı satın aldı.İnsanlar Mickey Mouse ve Spider-Man'in karşılaşacağı çizgi romanlarla dalga geçmeye başlamışlardı ki, Marvel'ın büyük planının herkesin hayal ettiğinden çok daha büyük bir plan olduğu ortaya çıktı.Neyse ki Donald Duck ve Thor asla karşılaşmayacaklardı...

Aynı yılın sonlarında Marvel cephesinde haber üstüne haber patladı.Birinci etap olarak başka firmalardan geri alabildikleri tüm Marvel ürünlerini piyasadan kaldırtarak başladılar.MTV'nin Spider-Man animasyonu ve Spectacular Spider-Man Disney'in Marvel'ının tarihe gömdüğü ilk ürünler oldular.

Takibinde Captain America, Iron Man 2 ve Thor üzerine çalışmaya başladıklarını ve bu filmlerin ardından The Avengers'ın çekimlerine başlayacaklarını söylediler.Iron Man 2, Thor ve Captain America'nın potansiyellerinin zirvesine ulaşan filmler olup olmadıkları sorgulanabilir ancak daha büyük bir olayın parçası oldukları kesindi...

Önümüzdeki haftasonu Marvel'ın son 12 yılının ürünü The Avengers yayınlanacak ve süper kahramanların dünyası asla eskisi gibi olmayacak.Peki bundan sonra bizi neler bekliyor?


3 Nisan 2012 Salı

En unutulmaz 10 oyun silahı.

Listeyi hazırlarken tek bir kural geçerliydi.O da seçeceğim silahların sadece gerçek hayatta ve/veya oyun evreninde varolması gerektiği kuralı.Bu durum süper kahramanlara özel alet edevatları ve ışın kılıçlarını direkt olarak liste dışı bırakıyor haliyle.

Poke toplarının listede yer bulmasının yegane sebebi Nintendo'nun bu topları çizgi film için değil oyun için yaratmış olması.Pokemon'lar aşırı sevinince kendi çizgi filmlerine kavuşmaları Nintendo'nun suçu değil.

Gravity Gun listeye ilk numaradan girmeyi hak ediyordu aslında.Ancak yaratılış itibariyle portal gun ile büyük benzerlik gösterdiğinden insiyatif kullanıp liste dışı bıraktım.




10 - SC20K (Splinter Cell)


En iyi 10 oyun silahı diye başlık atınca kurşun sıkmaya yarayan konvansiyonel silahlardan kaçmak imkansız.Splinter Cell ve Sam Fisher, Counter-Strike ve Quake gibi oyunlar tarafından sallanan bir piyasada hak ettiği ilgiyi asla göremedi ancak es kaza bu oyuna kapılan benim gibi garibanlar SC20K'nın biçer,çırpar,döver,karıştırır,ne iş olsa yapar abi özelliğini asla unutamadılar.Keşke her daim böyle bir alet bulunsa elimizin altında.



9 - AW-M/P (Counter Strike)


Konvansiyonel silahlar demişken...biz oyunseverler çok silah kullandık kariyerimiz boyunca ancak AWP'nin yeri başkadır hepimizde.Haritanın neresinde olursanız olun sesini duyduğunuz an saklanacak delik aramaya başladığınız tek silahtır oyun tarihinde.

İyi hesaplanmış bir atışla iki rakibi tek kurşunda yere sermekten tutun, bacağa nişanlanan bir atışın ardından hunhar bıçak darbelerine kurban gitmeye kadar değişen sonuçları vardı AWP kullanmanın.FPS oyunları çaptan düşmeye, Counter Strike unutulmaya başladı ancak bu canavarın sesi hala birçoğumuzun kulaklarında yankılanmaya ve can barlarımızı kontrol ettirmeye devam ediyor.

8 - Pokeball (Pokemon)


Tamam, tam anlamıyla bir silah sayılmaz ancak içerisinden çıkacak yaratık her zaman o sarı sıçan kadar dost canlısı olmayabilir bu topların.

2000'lerin başında çocuk/ergen/liseli sıfatı taşıyan hemen hemen herkesin rüyalarının bir kısmı bu toplardan birine sahip olmaktı.Bizzat kendim güvercinlere taso atıp kendi Pidgey'mi yakalama girişiminde bulunmuşumdur zamanında.Tabi başarısız olmuş Gameboy'uma ve emülatörlerime dönmek zorunda kalmıştım.

7 - Portal Gun (Portal)


Siz henüz portal oynamadınız mı yoksa?

Gönlümden kendisini birinci sıraya koymak geçse de kendisine oldukça benzer "relocator" isimli aletin Unreal Tournament tarafından 10 yıl kadar önce kullanılmış olması puanını oldukça düşürüyor ve üst sıralara başka bir "Valve" silahını yerleştirmeme izin veriyor.


6 - Dagger of Time (Prince of Persia)


Seni unutmak mümkün mü? Ubisoft Prince of Persia serisini sil baştan yapmaya karar verdiğinde bu kadar iddialı bir girişim beklemiyordum açıkçası.1001 gece masallarından çıkmış atmosferi tamamlayan nihai araç ise zamanla ve kumlarıyla dalga geçmemize izin veren Dagger of Time'di.

Ubisoft serinin takip eden ve etmeyen oyunlarında bizi hançerimizden mahrum bıraksa da biz zamanın efendisi olarak hep onu hatırladık, hep onu sevdik.

5 - Holy Hand Grenade of Antioch (Worms)


Kabul ediyorum.Listemin 10 sırasını birden Worms silahlarıyla doldurabilirim.Yapmalıydım da belki de.Ancak adalet duygusu önde giden bir adam olduğum için uçan koyunlardan, patlayan muzlara, kör topal nenelere kadar uzayıp giden liste içinden en çok dikkat çekeni seçmeye karar verdim.

Solucanlarınızı asla ama asla direkt atışlara maruz kalacakları bir noktada bırakmayın.



4 - Hidden Blades (Assassin's Creed)


Fazla söze ne hacet.Takribi 5 yıldır en kadim dostumuz en gözden gönülden ırak olanlar.Envanterimizde fazla yer işgal etmeyen bu mütevazı ölüm makineleri gerek Altair'in gerek Ezio'nun hikayelerinde büyük rol oynadılar.Tarihi değiştirdiler.

Tabi ki bizi de...



3 - Crowbar (Half - Life)


Şiddetle kavrulan oyun dünyasında düşmanlarımıza hak ettikleri sonu getirmek için binbir türlü araç gerecimiz oldu, ancak hiçbiri Gordon Freeman'ın levyesi kadar kült olamadı.Büyük ihtimalle asla da olamayacaklar.

Crowbar ftw...





2 - Angry Mob (C&C Generals)


Teknolojinin çığırından çıktığı, savaşın ortalığı kasıp kavurduğu bir evrende en güçlü silahımız orta doğunun böğründen çıkan kızgın kalabalık olabilir miydi? Cevabımız evet.

Ellerinde kalaşnikofları ve molotof kokteylleri ile 9 kişilik gruplar halinde dolaşan kızgın kalabalık, zırhınızın kalınlığına, uçağınızın hızına, silahınızın gücüne bakmadan sizi saniyeler içinde tarumar etmeye hazır ve nazır bir şekilde yürüyor.

Kaiser Chiefs'in Angry Mob'uyla beraber kullanıldığında "hilarious" ötesi bir silah bizim kızgın kalabalık.



1 - Frostmourne (Warcraft 3 / WoW)


One sword to rule them all,
One sword to find them,
One sword to bring them all,
and in the darkness bind them.

Alıntı yanlış kaynaktan alınmış olabilir(!).Ancak Frostmourne'u ve kudretini anlatmanın sanırım başka yolu yok.Frodo ve kardeşliğinin yüzüğü yok etmeyi beceremediği bir alternatif evren hayal edin...Şimdi de yüzüğün yerine bu devasa kılıcı yerleştirin.Sanırım yeterli olmuştur.





21 Mart 2012 Çarşamba

Mass Effect 3


Bioware 2004 yılında (yanılıyor olabilirim) Mass Effect'i yayınladığında nasıl bir çılgınlık yaratacağından büyük ihtimalle kendisi bile haberdar değildi.Üçüncü şahıs kamerasından biraz aksiyon/biraz taktik/biraz rpg içerikli oyunumuzda Shepard abimizin/ablamızın macerasına ortak oluyorduk.Tabi o zaman işlerin bu denli çığırından çıkacağını biz de bilmiyorduk.

Mass Effect 3'ün en büyük silahı daha önceki oyunlardaki karakterimizin macerasını devam ettirme şansına sahip olmamız.Daha önce verdiğimiz tüm kararlar, kurtardığımız tüm karakterler, kaybettiğimiz herkes son maceramızın bir parçası olacaklar.Bazıları kaderimiz değiştirecek, bazılarıyla beklemediğimiz bir noktada yolumuz kesişecek, bazıları ezeli düşmanımız olacak ama en azından orada olacaklar.

EA'in ilk 2 hafta içerisinde oyunu çalıştırmayı reddeden Origin platformunun götürdüklerini görmezden gelebilirseniz (ki gerçekten büyük çaba sarf ettim bunun için...) Mass Effect 3 tam olarak beklediğim oyun.Grafik motoru aynı, fizik kanunları aynı, oyun mekanikleri aynı, kullanabileceğiniz silahlar,zırhlar,güçler,geliştirmeler hatta geminiz bile aynı.Çarpışacağınız düşmanlarda veya yapay zekalarında da bir yenilik yok.

Fakat yenilik isteyen kim ki? Hali hazırda çok sevdiğimiz bir evren, çok sevdiğimiz bir karakterimiz ve bitmemiş bir savaşımız var.Çok ta kurcalayıp güzelliklerini katletmenin bir anlamı yok.

Multiplayer özelliği biraz havada kalmış olsa da, senaryosuyla, oynanışıyla ve verdiği müthiş "kontrol" hissi ile son dönemin en başarılı oyunlarından biri olmuş.Bilimkurgu ile biraz ilgileniyorsanız, sayısız düşmanla amansızca savaşırken bir yandan da evrenin, dünyanın, insanlığın gizemini keşfetmek istiyorsanız Mass Effect 3'ü mutlaka denemelisiniz.

Neydik? Ne olduk? Nereye gidiyoruz? Iron Man



Iron Man (Marvelverse)


Tony Stark konusunda anlatilabilecek cok fazla sey yok aslinda.Kendisini bilmeyen, tanimayan, ezberinde tutmayan kimse kalmadi artik.İnternet'in dehlizlerinde bu bloga ulasabildiyseniz kim oldugundan haberdar oldugunuza eminim.

Iron Man surekli kendini guncelleyip 3 ayda bir kostum degistirdiginden resmi bir cizgi roman kostumu vermek zor.Kendi favorim olan Extremis zirhini sectim Adi Granov'un opulesi ellerinden cikan.

Tony'e gelirsek halet-i ruhiyesi Marvel'in her doneminde farklilik gostermistir.Simarik cocuktan sorumluluk sahibi is adamina.İcine kapanik zor adamdan(Bruce Wayne?) uluslararasi playboy'a, Peter Parker' la kapisabilecek sivrilikte bir dilden, Ghandi ile kapisabilecek kadar az ve oz konusan bilgeye....

Tony'nin kisiligi ve olaylara bakis acisi surekli olarak degisse de kadinlara olan duskunlugu, comertligi ve liderlik vasfi hicbir zaman degismedi.Bugunlerde Avengers'in ve SHİELD'in sahne arkasi yoneticisi rolunu ustleniyor ve yaklasik 60 yildir beceremedigi uzere Pepper Potts'a acilmak icin uygun bir zaman kolluyor.

Iron Man (Ultimateverse)


Ultimate evreninin Tony'si Marvel evreninin Tony'sinden çok farklı değil.Zengin, şımarık, alkolik (7/24 sarhoş diyelim), zeki, çevik ve ahlaksız...

Ultimates kariyeri Black Widow ile yaşadığı aşk ile tanımlanan Ultimate Tony Stark her zaman olduğu gibi gezegenin ve kendi zaman akışının en eğlenceli karakterlerinden biri.

Iron Man (90'lar)


Spider-Man'in 90'lardaki animasyon şovu büyük ilgi toplayınca ikinci sezonu ile beraber geri kalan Marvel karakterleri de birer birer ekranları süslemeye başladılar.Iron Man ve Fantastic Four aynı başarıyı yakalayamayınca birer birer silindiler televizyonlarımızdan.

Bu çizgi filmin Tony Stark'ı o sıralar televizyonlarda pek popüler olan DC'deki kardeşi Batman'in Bruce Wayne'i gibi depresif, mutsuz, platonik aşık bir adamdı ve Tony olmaktan çok uzak bir karakterdi.Bedelini kısa ömürlü kalarak ödedi.Star TV'ye de çok teşekkür etmemiz lazım.Kanal ve seçenek kıtlığında bize Spider-Man'i Iron Man'i ve Fantastic Four'u izlettiği için.

Iron Man (Armored Adventures)


Çizgi romanların tekrar gündeme gelmesi, Robert Downey Junior'ın sinemalarda altın/kırmızı zırhı kuşanması falan filan derken televizyonda da karakterin hortlaması kaçınılmazdı.

2000'lerin çizgi filmlerinin Iron Man'i liseye gidiyor, Pepper'a uyuz oluyor ve Rhodey ile beraber ödev yapıyor.İçki içmiyor, kadınlarla ilgilenmiyor.Zırhı, dersleri ve intikamından ibaret sıradışı bir çocuk işte.

Bu kadar aşağıladığıma bakmayın, haftada bir de olsa 20 dakikamı ayırıyorum bu Tony'e ve arada bir gerçekten zekice yazılmış hikayelerine denk geliyorum.Eğer 12 yaş civarına hitap eden diyaloglara tahammül edebiliyorsanız güzel bir zaman öldürme aracı Armored Adventures.

Iron Man (Anime)


Geçen yıl piyasaya sürülen sıra sıra Anime projelerinden dönemin ikinci en popüler kahramanının  da nasibini alması kaçınılmazdı.Mechanime seven bir genç olarak atladım tabi ki üstüne ama sıradan senaryosu ve kaçınılmaz olan Çin/Japon temasından tiksinti gelince 30 dakikada bıraktım.

Benden daha çok anime seviyorsanız, ya da Iron Man'e olan sevginiz benden büyükse (ki büyük ihtimal öyledir) tavsiye edilebilir.







Iron Man (Movieverse)


Fazla söze ne hacet.Dünyanın en zengin, en kendini beğenmiş adamını süper kahraman yapmaya karar verirseniz bir de zırhının içine Robert Downey Jr.'ı sıkıştırırsanız kelimeleri kifayetsiz bırakırsınız.

Artık Tony Stark'ı ve altın/kırmızı zırhını hepimiz tanıyoruz, hepimiz seviyoruz , önümüzdeki yaz kendisi tarafından bol bol taciz edileceğiz.Çocukların sırt çantalarında, mataralarında boy boy fotoğrafları olacak.Billboard'ları süsleyecek, gazeteleri işgal edecek, herkes onu konuşacak.

Avengers daha kalabalık bir ekip olabilir ama biz onu izlemek için gidiyoruz sinema salonuna.Marvel da bu durumun farkında ve fragmanlardan da anlaşılacağı üzere Avengers değil de Iron Man ve saz arkadaşları kıvamında bir film hazırlıyorlar bize.

Önümüzdeki yazın süper kahramanlarına Avengers'tan devam edeceğiz.Esas oğlanları şimdiden sömürmüş olsak ta yan karakterlerden de bol bol malzeme üreteceğimize eminim.


16 Mart 2012 Cuma

Neydik? Ne olduk? Nereye gidiyoruz? The Hulk

The Hulk (Marvelverse)


Hulk hepimizin az çok tanıdığı bildiği yeşil dev.Marvel'ın Dr.Jekyll ve Hyde yorumu.Senin benim gibi sıradan(!) bir bilim adamıyken yaptığı bol radyasyonlu bir deney ters gidince hayatı da ters gitmeye başlayan Bruce Banner'ın hikayesi The Hulk.Yani eskiden öyleydi en azından.

Bu sıralar Marvel evreninde Bruce Banner'ın esamesi bile okunmuyor hatta Hulk abimiz de yeşil değil kırmızı.Fakat Hulk'luğundan pek bir şey kaybetmemiş durumda keza darlanınca önüne geleni kötekliyor yine.

Ultimate Hulk (Ultimateverse)


Geri kalan tüm Ultimate karakterleri gibi Bruce Banner da orjinalinin arızalı bir versiyonu.Captain America'yı yaratan serumu tekrar yaratmak için bizzat Nick Fury tarafından görevlendirilen Bruce Banner ezik, kişiliksiz, çelimsiz, çirkin mi çirkin bir bilim adamı.Platonik aşkı The Wasp'ı sırasıyla Hank Pym ve Steve Rogers götürünce iyice kafayı yiyor ve tamamlanmamış serumu kendi üzerinde denemeye karar veriyor.Sonuçlar beklendiği üzere yeni nesil süper askerleri değil The Hulk'u doğuruyor.

Ezik, kişiliksiz, kifayetsiz Bruce Banner içindeki canavarı kontrol altına almayı beceremeyince istemsiz olarak(!) Manhattan'ı kırıp geçiyor.Yüzlerce New York'lunun katili oluyor ve Ultimates ahalisi tarafından durduruluyor.

Takip eden hikaye pek bir keyifli olduğundan yine spoiler vermemek için susmayı tercih ediyor ve Ultimates'ı okumanızı tekrar tavsiye ediyorum.Şiddetle.

*** Ufak bir düzeltme : Kafada çok şey olunca gerçek mevzuyu unutmuşum.Yazıyı yayınladıktan sonra hatırladım.Bruce Banner'ın tek aşkı Betty Ultimate evreninde gazeteci.Bruce laboratuvarda sabahlarken Betty bizim bildiğimiz James Franco ile akşam yemeğine çıkınca darlanıyor ve serumu deniyordu.***

Bana Hulk (Ang Lee)


Yönetmen koltuğuna Ang Lee oturunca Eric Bana'nın Bruce Banner'ı The Hulk'tan ziyade Shrek olup çıkıyor.

Her zamanki talihsiz kazayı yaşayan Bruce Banner'ın Ang Lee yorumu etrafına öfke kusmak yerine kendini budizme vermeye, huzur aramaya, şehrin harala gürelesinden kaçmaya karar veriyor ancak aşık olduğu kadın Jennifer Connely'nin babası genelkurmay başkanı, kızının yeşil bir dev tarafından tokmaklanmasını sindiremeyince Amerika boyunca köşe bucak kovalamaya başlıyor zavallı Banner'ı.Hem de bütün Amerikan ordusu ile beraber.

Bu denli şiddet dolu bir karakteri bu kadar sakince, güzelce ve sevilebilir bir şekilde perdeye yansıtmayı başaran Ang Lee'ye borcumuz büyük.Eğer daha önce izlemediyseniz yine şiddetle tavsiye ediyorum.

Norton Hulk (Louis Letterrier)


Iron Man ile başlayan "Continuity" furyasının ikinci filmi The Hulk çok afedersiniz ama resmen sadece bardaki final sahnesi çekilebilsin diye çekilmiş bir film.Bunu izleyeceğinize açın youtube'dan o sahneyi izleyin, yeridir.


Hulk'un orjin hikayesini es geçen filmin Ang Lee'nin filminin devamı sayılıp sayılmadığı bilinmiyor keza cast'ta bir önceki filmden de kimsecikler yok.Edward Norton'da Eric Bana'nın karizması, Liv Tyler'da Jennifer Connely'nin oyunculuğu yok.Hulk'un da adam akıllı bir senaryosu yok zaten.Şiddetle uzak durmanızı tavsiye edebilirim bu filmden.İlle izlemek isterseniz size engel olamam tabi ki...


Marvel da bana katılıyor olacak ki Avengers kadrosunda Liv Tyler veya Edward Norton yok.Hatta ve hatta yeni Bruce Banner'ımız Marc Ruffalo'nun  fragman sahneleri gayet başarılılar ve Louis Letterier'in katlettiği herşeyi geri kazanma şansımız da var.


BONUS


 The Hulk (TV)

Böyle bir acı gerçekte var tabi ki.Yaşımız tutmadığından biz izleyemedik.Bizden öncekiler de mahallede sadece bir televizyon olduğundan izleyemediler.Hadi onların imkanı olsa TRT yayınlamadğından izleyemediler.

İsabet olmuş :)

Dünyayı Kurtaran Adam'a laf eden pek entellektüel arkadaşlarımıza da selam olsun.

14 Mart 2012 Çarşamba

Mass Effect 3


Korsana karşıyım.Cüzdanımda koca bir delik yoksa yeni oynayacağım oyunu satın almayı tercih ediyorum.Pek güvendiğim Bioware'in Mass Effect 3 cebimi yakmayı hak edecek düşüncesi içindeydim ve gittim satın aldım.

Sorun Bioware'de değil tabi.Electronic Arts'a bulaşan her firma gibi onlar da kirleniyor ister istemez.

EA'in pek sevgili oyun dağıtım platformu Origin elimdeki fiziksel kopyayı kullanmamıza izin vermiyor ve kendisi aracılığıyla hali hazırda elimizde olan dosyaları yeniden indirmeye zorluyor.Zaman, kota vesaire vesaire her birşeyden kayıp.Beraberinde Bioware'in de karizmasını yerle bir ediyor.

Şu an livechat'te bir EA yetkilisi ile görüşüyorum bu sorun ile ilgili bana sunacağı çözüm bundan sonra Reloaded, Skidrow gibi güzide insanlarla olan ilişkimin nasıl gelişeceğini belirleyecek.

Neydik? Ne olduk? Nereye Gidiyoruz? Thor

Captain America gelmiş geçmiş tüm süper kahraman klişelerinin bedene gelmiş hali olunca üzerine yazılabilecek enteresan cümlelerin sayısı azalıyor doğal olarak.Aylardır tek kelime yazmamış olmanın verdiği antremansızlıkla birleşince biraz sıradan bir blog yazısı oldu.Buradan sonra işler değişecek diye ümit ediyorum.

Buyurun, göklerin sahibini tanıyalım biraz da...



Thor (Marvelverse)


İskandinav mitolojisinden Amerikan popüler kültürüne son derece başarılı bir şekilde transfer edilmiş bir karakter Thor.Odin'in oğlu, göklerin tanrısı, Asgard'ın prensi...

Marvel'ın planı ilk etapta sadece Thor'u kadroya eklemekken karakter o kadar sevildi ki, ister istemez diğer Tanrı'lar da yavaş yavaş hikayeye dahil edilmek zorunda kaldı.Kötü mü oldu? Tabi ki hayır.

Thor'un Marvel kariyeri oldukça inişli çıkışlı ve bu kısa ve öz olması gereken yazıya pek uygun değil ancak özet geçince ;

Asgard'dan kovulan şımarık prens Dünya'ya düşüyor.Mjolnir'i eline almayı tekrar hak ediyor.Asgard'a geri dönüyor.Sevdiği kadın için Asgard'daki tahtından vazgeçiyor ve dünyada kalmaya karar veriyor.Avengers'a katılıyor ve hikaye sürüp gidiyor...

50 yıllık Marvel geçmişi boyunca Mjolnir'in ve Thor'un gücünün sahipleri bir çok kez değişiyor.Bazen iyi niyetli yabancılar, bazen tanrı olmayı hak eden yabancılar, bazen eski Thor'ların klonları, bir kez de Asgard ve Dünya'dan gelmeyen bir yabancı (Beta Ray Bill) tarafından gururla taşınıyor Mjolnir.Bu süreçte değişmeyen tek şey Thor'un dürüst, bilge ve mümkün mertebe kavga etmekten uzak durmak isteyeceğiniz bir karakter olduğu gerçeği...

Bugünlerde Thor'un işi biraz zor.Loki'nin son çılgınlığı Asgard'ı ve içinde yaşayan tüm Tanrı'ları yok etti.Thor hala Avengers'ın as kartlarından biri ancak kafasının içinde eski dostlarının ve kardeşinin sesleri ile yaşamak zorunda ve çok iyi bir iş çıkardığını söyleyemem.




Thor (Ultimateverse)


Ultimate Thor kanımca Ultimate evreninin Ultimate Spider-Man'den sonraki en renkli karakteri.Warren Ellis bir kez daha mucizeler yaratıyor onu yazarken.Thor'un 2010 versiyonu görkemli bir Tanrı'dan ziyade tüm dünya tarafından sorgulanan bir adam.

Gerçekten gökten zembille inmiş üstün bir varlık mı? Süper güçleri olan delinin teki mi? Mutant mı? İsviçre'li bilim adamlarının yarattığı bir süper silah mı? Gerçekten doğruluk için mi savaşıyor? Hippinin teki mi yoksa? Bütün bu soruların cevaplarını Ultimates ve Ultimates 2'nin sayfalarında bulabilirsiniz.Olur da ilginizi çekerse diye size cevapları ben vermeyeceğim.Fakat okuyacağınız hikayeden büyük zevk alacağınızı garanti edebilirim.

Günümüzün Thor'u Wall Street göstericileri ile beraber polisin üstüne yürüyor, Tony Stark'ın Margarita'sına fıçılarca bira içerek eşlik ediyor, George Bush'un çağrısına kıçını açarak cevap veriyor, sevdiği kadına Asgard'ın kraliçesi olmayı vaat ediyor ve görkeminden şüphe duyanları küle çevirmekten çekinmiyor.

Onun da maceraları bu sıralar New Ultimates'la devam ediyor.Fakat benim için değil.




Thor (Movieverse)


Thor sıradan bir filmdi.Bu konuda baştan anlaşalım.Asla X-Men First Class veya The Dark Knight ile aynı muhabbetlerde anılmayacak.Ancak bir şeyi daha kabul etmeliyiz...

Thor, şımarık bir prensin sürgüne gönderilip ünvanını geri kazanmak için harcadığı çaba üzerine yazılmış son derece sıcak bir filmdi.Sıcak garip bir kelime oldu ama Natalie Portman'ın içinde olduğu herhangi bir proje için abartı bir kelime olamayacağı kanısındayım.

Captain America'nın aksine Thor kendisine oldukça fazla "screen time" buluyor film boyunca ve Avengers'ta nasıl bir karakterle muhattap olacağımızın sinyallerini veriyor.Potansiyelini yeni yeni keşfetmeye başlayan bu genç savaşçı/prens/tanrı bu yaz beyaz perdeyi süsleyen en eğlenceli karakterlerden biri olmak üzere.

Eh, madem Avengers'ın as kartlarından gidiyoruz Iron Man'den önce Hulk'tan bahsedip heyecanı biraz arttırmak lazım.Stay tuned.

Neydik, ne olduk, nereye gidiyoruz? Captain America

2012 yazı süper kahramanlar için oldukça renkli ve hareketli geçecek.Fakat söz konusu karakterleri ne kadar tanıyoruz ya da sinema versiyonları gerçek hallerini ne derece yansıtıyor? Önümüzdeki süreçte Nisan ayı itibariyle sağda solda afişlerini göreceğimiz karakterlerin geçmişlerine ve farklı varyasyonlarına bir selam çakmayı planlıyorum.Bunu yaparken de pek bir milliyetçi duruşu ile Amerika'lı olmayan herkes için en sevimsizleri olan Steve Rogers'tan başlamayı uygun gördüm.

Yazının geri kalan kısmı boyunca Kaptan Amerika veya Yüzbaşı Amerika yazmak pek estetik gelmediğinden Captain America olarak hitap etmeye devam edeceğim kendisine.Ne de olsa özel isim sayılır değil mi?


Captain America (Marvelverse)

Hepimizin bildiği haliyle Steve Rogers.Zamanın ötesinden gelip memleketinin bayrağını gururla üniformasında ve kalkanında taşıyan yüce insan.Yaradılış itibariyle herşeyden çok Amerikalı bir duruşu olsa da, Steve Rogers milliyetçiden önce doğruluktan yana bir karakter.Duruşu itibariyle dönem dönem koruduğu Amerika'nın kanunlarına karşı gelmekten çekinmeyen yeri gelince üniformasından bile vazgeçebilecek kadar yüce bir insan.

Şu sıralar Nick Fury'nin boşluğunda Maria Hill ile beraber S.H.I.E.L.D.'ın direktörlüğünü yapıyor.Ayrıca Secret Avengers ve New Avengers'ın da takım kaptanı.

Ultimate Captain America (Ultimateverse)


Ultimate Captain America orjinal Steve Rogers'ın aksine kusurlu bir karakter.Kendi doğruları olmasına rağmen milliyetçi duruşu ağır basan ve biraz bağnaz bir karakter.Kostümün daha modern durduğuna bakmayın, içindeki adam gerçekten de Nazi füzesiyle beraber 40'lardan kalma.

Kafayı çekip çekip karısını pataklayan Hank Pym'e de, kendisi savaşta kayıplara karışınca memlekette bıraktığı sevgilisiyle biraz mecburi olarak evlenen kankası zavallı Bucky'e de aynı şiddette yumruk indirebilen Steve Rogers, George Bush'un vitrini olmaktan da çekinmiyor 2010 versiyonunda.Amacı, sebebi doğru veya yanlış olması önemli değil.Amerika'nın menfaati için savaşılacaksa aradığınız adam bu.

Geri kalan Ultimates üyeleri 40'lardan kalmak aklıyla onlara ne kadar liderlik edebileceğini sorgulayıp durdular kariyeri boyunca.The Wasp ile yaşadığı ilişki sebebiyle de kıçına bayrak giymeye ne kadar uygun olduğunu sorguladı Amerika halkı.Fakat Steve Rogers öyle ya da böyle alnında Amerika'nın A'sını taşımaya ve Amerika'nın düşmanlarını bir bir alt etmeye devam etti.

Şu sıralar New Ultimates diye bir seride kariyeri devam ediyor.Ancak yazar/çizer kalitesi o kadar düştü ki takip etmiyorum dolayısıyla bugününden pek haberdar değilim, kusura bakmayın.

Captain America (Movieverse)


Fotoğraf Chris Evans'ın Steve Rogers'ı oynaması ile ilgili fikrimi özetliyor sanırım.Asla ama asla ısınmayacağım, kusura bakmasın.Mevzuya Steve Rogers/Captain America cephesinden bakarsak ise...

Movieverse Steve Rogers'ı klasik Captain America ile benzeşiyor.Doğruluk, dürüstlük, milliyetçilik, falan, fişmekan... 2 saatlik bir süper kahraman filmine bir sonraki 2 saatlik süper kahraman filminin 1 saatlik fragmanını, Hugo Weaving gibi bir şaheserin oynadığı kötü adamı sıkıştırmaya kalkışırsanız esas oğlanın pek bir kişilik sahibi olmasını bekleyemezsiniz.The First Avenger bize Steve Rogers ile ilgili pek fazla şey anlatmadı Omaha çıkartmasında kendine yer bulabilmek için çırpınan bir deli olmasından başka.Kendisiyle ilgili yorumumu Avengers'tan sonra güncellemeyi düşünüyorum.Hayırlısıyla bir fikrimiz olabilirse tabi.

Tabi Captain America hala Human Torch'a benziyor olacak biraz, orası ayrı.


Tahminen bir sonraki yazım Thor üzerine olacak...stay tuned.