12 Haziran 2011 Pazar

X-Men First Class


Süper kahraman filmleri ezelden beri varlar.80'ler Superman'in 90'lar ise Tim Burton'ın Batman'leri tarafından domine edilmişti.O zamanlar kimse süper kahraman temalı filmlerin ne kadar başarılı olabileceği konusunda fikir sahibi değildi.Tim Burton'ın Batman ile yakaladığı başarının verdiği ara gazı ile 90'ların ikinci yarısı daha düşük profilli süper kahramanları(Spawn, Steel vs.) konu alan filmler ve daha büyük profilli süper kahramanların beyaz perde için telif haklarının büyük şirketler tarafından kapışılması ile geçti.

Bu pastadan ekmek yemek için ilk büyük çaba Joel Schumacher'in Michael Bay'in bile dudaklarını uçuklatacak bütçelerle çektiği Batman filmleri ile geldi.Val Kilmer, George Clooney, Jim Carrey, Nicole Kidman, Arnold Schwarzzeneger, Uma Thurman gibi isimlerle çalışıp, bilgisayar efektlerinin dibine vurulmuş olsa da Schumacher abinin filmleri başarısızlıkları ve meme uçlu Batman kostümü ile hatırlanacaktı.Öyle bir başarısızlıktı ki bu, hemen hemen bütün stüdyolar süper kahraman filmlerinden cacık olmayacağına kanaat getirdiler.Kısa bir süre için...

Tarih 2000'i gösterdiğinde Bryan Singer'ın X-Men'i geldi ve hayat asla eskisi gibi olmadı.Nazi kampında annesinden ayrılmak zorunda kalan Erik Lehnsherr demir kapıları ilk kez büktüğünde (ki filmin 3. dakikasına falan denk geliyor.) bir şeylerin değişeceğinin farkındaydık.Takip eden 11 yıllık süreçte Jennifer Anniston filmlerinden bile daha fazla süper kahraman ve çizgi roman temalı film çekildi.Bazısını sevdik, bazısını sevemedik, bazısı ise bizi bizden aldı.Fakat konumuz bu filmler değil galiba.

Geçtiğimiz 11 yıl içerisinde X-Men filmleri Wolverine temalı filmlere dönüştü.Çektiği iki muhteşem filmin ardından Superman Returns için bizi terk etti Bryan Singer.Üçüncü filmin yönetmen koltuğu için düşünülen ilk isim Matthew Vaughn'du ancak Vaughn bilinmeyen bir sebepten dolayı projeye katılmadı(kısa bir süre sonra bu sebebin Kick-Ass olduğunu öğrenecektik.) ve üçüncü filmin yönetmeni Brett Ratner oldu.Biz tam yeter artık Hugh Jackman kusacağız diye düşünmeye başladığımızda X-Men Origins : Wolverine geldi.Tam anlamıyla Hugh Jackman kustuk.

Wolverine filminin yayınlanmasından yaklaşık bir ay sonra Marvel, X-Men Origins serisinin devam edeceğini açıkladığında hepimiz Wolverine'in ilkokul yıllarına döneceğimizden korkmaya başladık.Kısa bir süre sonra üçüncü filmin yönetmen koltuğunu terk eden Matthew Vaughn, bir sonraki Origins filmi için aynı şeyi yapmayacağını ve başrol oyuncusunun Hugh Jackman değil Erik Lehnsherr olacağını açıkladı ve yüreklerimize su serpti.Bahsettiği projenin sonucu X-Men First Class oldu.First Class kanımca bugüne kadar çekilmiş en iyi X-Men filmi.Geri kalan süper kahraman filmleri ile mukayese etmek gerekirse Chris Nolan'ın The Dark Knight'ı ile bile kapışabilecek kalitede bir yapım olduğunu söylemek biraz iddialı olabilir ancak abartılı bir önerme olmaz sanırım.

Matthew Vaughn filmin çekimleri esnasında Bond filmlerinden ve Star Trek'ten ilham aldığını söylemişti.Kapalı kapılar ardında dönen dolaplar, dur durak bilmeden değişen lokasyonlar ve yarı çıplak güzel kadınlar Bond filmlerine selam çakarken, James McAvoy ve Michael Fassbender'ın canlandırdıkları Xavier ve Mangeto ise buram buram Kaptan Kirk ve Mr.Spock kokuyordu.İşin içine Matthew Vaughn'un yapımcılığını yaptığı Guy Ritchie filmlerinden (Lock Stock... ve Snatch) ve Kick-Ass'ten aşina olduğumuz mizah anlayışını da araya sıkıştırmasıyla beraber tadından yenmeyecek bir film çıkmış ortaya.

Nazi Almanya'sında başlayan film henüz 5 dakikayı tamamlamadan bizi rüzgarına alıyor ve final sahnesine kadar nefes aldırmıyor.James McAvoy'un Charles Xavier'ı ve Michael Fassbender'ın Erik Lehnsherr'ı ve bu ikilinin uyumu filmin en büyük artı puanlarından biri.Bir arada oldukları her sahne filmi bir üst seviyeye taşıyor adeta(Fassbender'ın yalnız kaldığı ve şov yaptığı Nazi avcısı sahnelerinin de hakkını yemeyeyim...).Bu ikilinin varlığı beraberinde filmin kanımca en büyük eksi puanını da beraberinde getiriyor.Bu iki karakterin yanısıra Emma Frost ve Sebastian Shaw'un da alacağı ekran süreleri çılgın boyutlara ulaşınca geri kalan X-Men'lerin daha düşük profilli karakterlerden seçilmesi zorunluluğu çıkıyor ortaya.Allahtan ki Vaughn bu karakterleri ve filmdeki rollerini müthiş kotarıyor ve hiç kimseye daha tanıdık isimleri görmedikleri için şikayet etme fırsatı bırakmıyor.

Bütün bunların dışında bana sorarsanız filmin en büyük artısı Matthew Vaughn'un müthiş kurgusu.Film hiçbir noktada sıkıcı hale gelmiyor, ya da yaptığı işin suyunu çıkarmıyor.Aksiyon sahneleri sıradanlaşmadan sona eriyor, klişe diyaloglar Guy Ritchie zekasında espriciklerle tamamlanıyor, yüzünüzü güldüren sahneler ise türk sit-com'ları gibi zorlama sahnelere dönüşmeden yerini başka bir sahneye bırakıyorlar.Vaughn bu sahneler arasındaki geçişleri öyle bir ustalıkla yapıyor ki, filmin hangi ara başladığını hangi ara bittiğini anlamıyorsunuz bile.

Fikirlerimi toparlamak gerekirse X-Men First Class son dönemde mantar gibi çoğalan süper kahraman filmlerinin arasında özel bir yeri hak ediyor.Türünün en iyisi olup olmadığı sorgulanabilir olsa da beyaz perdede büyük kan kaybeden "X-Men" ismini tekrar canlandıracağını kesinlikle söyleyebilirim.Tabi 2012 yazında yayınlanması planlanan ve Hugh Jackman'ın Japonya'daki macerlarını konu alan "The Wolverine" yine bizi kusma noktasına getirmezse...

Geek-out yapmayı sevenler için bir kaç not :

*Sebastian Shaw rolü için Kevin Bacon'dan önce Colin Firth düşünülmüş ancak yeterince "kötü" görünemediğine kanaat getirilmiş.

*Havok (Alex Summers) karakteri (hani göğsünden kırmızı ışınlar fırlatan eleman...) çizgi roman evreninde Cyclops'un öz babası.

*Emma Frost karakteri ise çizgi roman evreninde şu sıralar Cyclops'un manitalığını yapıyor ve Xavier Malikanesinde yaşıyor.

*Filmin orijinal metninde Emma Frost ve Charles Xavier'ın telepatik güçlerini kullanarak birbirlerinin zihinlerinde çatıştıkları bir sahne varmış, ancak Inception yayınlandıktan sonra bu sahneyi çekmekten vazgeçmişler.(Kaynak : IMDB)

*Yukarıda da yazdığım gibi film ilk etapta Magneto odaklı bir film olarak yazılmış ancak Matthew Vaughn süper güçleri olan bir "The Pianist" çekmenin çok mantıklı olmadığına kanaat getirmiş.

*Mystique'in Magneto'yu yatakta beklediği sahnede Jennifer Lawrence'ın biraz daha yaşlı halini ilk iki filmde Mystique rolünü oynayan Rebecca Romjin-Stamos bizzat oynuyor.İnce detaylar güzeldir...

*Çizgi roman dünyasında Beast'in mavileşme sürecinde Mystique'in bir rolü yok, fakat kullanılan hikaye yerine cuk oturmuş diyebilirim.

*Filmin açılış sahnesi olan Nazi kampı sahnesi, büyük ihtimalle fark etmişsinizdir ama ilk X-Men filmi ile birebir aynı sahne.

*Blog girisi için kullandığım fotoğrafı tardinibufe.blogspot.com'dan çaldım.Mutant ahalisinin geleceğini yönlendirecek olan Xavier ve Magneto ilişkisini tek karede daha iyi "metaforlayacak" bir fotoğraf bulamadım açıkçası.